Medet ummadık neleri kaldı bilmiyorum. Yıllarca darbelerden medet umdular.
Teröre, sokak kalkışmalarına, devlete çöreklenmiş çetelerin operasyonlarına bel bağladılar.
Bunlar üzerinden siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik alanlarda iktidarı belirleyeceklerini düşündüler.
Haklarını yemeyelim bir dönem belirlediler de.
Ama bir süredir bu paslı anahtarlar hiçbir kilidi açmıyor.
Şimdilerde neredeyse ellerindeki tek araç psikolojik savaş.
Ne var ki bu savaşı sürdürebilecekleri "kapsamlı bir anlatı"ları da yok.
Böylesi bir anlatı kurabilmeleri için, uğruna savaştıkları bir idealin olması, buna uygun birtakım ilkelerin bulunması gerekiyor.
Ne bir idealleri, ne de onları istim üzere tutan ilkeleri var.
Belki bir dönem vardı, bilemiyorum.
Ama şimdi olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Öyle olduğu içindir ki, kılıktan kılığa girip her biri yekdiğerinden daha çirkin bin bir suratla karşımıza çıkıyorlar.
Hiçbir sürece etki edemiyorlar.
Müdahil olamadıkları gelişmeleri kendi çıkarlarına göre çarpıtmaya, kamuoyunu hızla belirli bir yöne kanalize etmeye çalışıyorlar.
Dezenformasyon silahını kullanıyorlar. Bazen bir yabancı devlet başkanının bir sözünü çarpıtıp Türkiye aleyhtarı bir kampanya başlatıyorlar.
Bazen başka ülkeler arasındaki bir gerilimi Türkiye'nin kaybı diye yansıtıyorlar.
Yeri geliyor arıza yapan bir toplu taşıma aracının hesabını 2002 sonrası Türkiye'nin dönüşüm hikâyesine bağlıyorlar.
"İktidara yakın" olduğu varsayılan bir köşe yazarının satırları arasında gezinip "yarayışlı malzeme" arıyorlar.
Bir ekonomistin sözlerini cımbızlayıp "sene sonuna dolar 4 lirayı bulabilir" diye kampanya yapıyorlar.
Herhangi bir adli vakaya adı karışan kim varsa AK Parti'yle ilişkisini sorgulayıp, eğer AK Parti üyesi çıkarsa "AK Partili falanca adam dövdü" diye haber yapıyorlar.
Çözüm süreci boyunca bazı AK Partililerin sarf ettikleri sözleri çarpıtıp terör örgütünün azgınlığının faturasını AK Parti'ye yıkmaya çalışıyorlar.
Putin'in ve Esed'in Türkiye ile ilgili bir söz söylemesi için yanıp tutuşuyorlar. Eğer Türkiye ile ilgili bir sözlerine rastlarlarsa da onu "Türkiye'ye gözdağı" formatında sunuyorlar.
Sayıları neredeyse 3 milyonu bulan Suriyeli mültecilerden herhangi biri bir olayın öznesi ya da nesnesi haline geldiğinde "işte beklenen an geldi, Türk halkı mültecilerin yükünü taşıyamayacağını ilan etti" diyerek bayram yapıyorlar.
En çok da terör örgütünü motive etmek için çabalıyorlar. Baharla birlikte, PKK'nın kendisine çok daha geniş bir zemin bulacağını söyleyip, terör örgütüne moral motivasyon sağlamaya çalışıyorlar.
Öte yandan terörle mücadeleyi zaafa uğratmak için PKK'nın yaptığı katliamları devlete yıkmaya çalışıyorlar. PKK'nın yayın organlarındaki haberlerin dilini kendilerince yumuşatıp yeniden servis ediyorlar.
Bütün bunları yaparken, "ha gayret, az kaldı" gazını vermeyi de ihmal etmiyorlar.
Eskiden devletten çaldıkları belgelerle manipülasyon yaparlardı. Şimdilerde desteksiz sallıyorlar.
Fuat Avni çalıntı belgelerin toplandığı adres olmaktan çıktı, dedikodu köşesine dönüştü.
Çaresiz stratejiler, boş bakışlar, anlamsız haller...