Nazlı Hanım bir yazı yazmış. Başlığı "Paralel Manifesto" diye atsa olurmuş. Ama atmamış, atamamış, o kadar sağcılık, komünizmle mücadele geçmişi falan müsaade etmemiş belli ki.
Birleşin demiş! Gezicilere, paralellere, ulusalcılara seslenmiş. "Hepimiz aynı potadayız. Gün, 'sen-ben' hesabı yapmadan 'biz' diyerek, otoriterleşme adımlarına karşı koyma günüdür" diye haykırmış.
İşte o geçmiş, ah o geçmiş müsaade etseymiş, "zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var ki" de diyecekmiş ama diyememiş. Olsun, çağrısını yapmış!
Fakat birilerini unutmuş, Kürt silahlı hareketini, PKK'yı zikretmemiş. Yine "o geçmiş" mani olmuş belli ki. Peki bu durumda o açığı kapatmak, Nazlı Hanımın destek verdiği partinin eşbaşkanı Selahattin Bey'e düşmez mi? Düşer.
Selahattin Bey, hiç durur mu? Durmaz. Nitekim aynı gün o da PKK'yı hatırladı ve destek açıklaması yaptı. "Halk karşısında bütün ordular çaresizdir. İşte Tayyip Erdoğan'ın sarayının ordusu ve polisi de. Yenildiler, yine yenilecekler" diyerek Gezicilere, Paralellere, Ulusalcılara kurtuluşun anahtarını bir kez daha sunuverdi.
"Bütün Erdoğan düşmanları birleşin!" dedi bir kez daha. Zincir meselesine girmeden tabii. Yanlış anlaşılmasın geçmişinden dolayı değil, onun neslinin eylemlilikten okumaya pek fırsat bulamamasından. Önderliğin bahşettiği oranda "Komünist Manifesto"yu işitmiş olmasından.
***
Hepimizin malumudur, sinemamızda "
kötü yola düşenler"le ilgili muhteşem tasvirler yer alır. "
Kötü yola düşen kişi" evvela çeşitli "
vaatlerle kandırılır." Kandırıldığını anladığında "
kaderine kahretme aşaması" başlar. Sonrasında "
vur patlasın çal oynasın" safhasına geçilir.
Ardından "
kurtarıcısını bekleme" safhası gelir. Kötü yola düşen şahıs, kahramanını beklemeye koyulur, kurtulacağı, her şeyin çok güzel olacağı günleri bekler. Kurtarıcısını bulduğuna inandığı an, dünya onun oluverir.
***
Kimseyi "
kötü yola düşmek"le falan itham etmiyorum. Zira bu, içinde "
mağduriyet" barındıran bir şey. Ki o da zikrettiğim tiplere, tek kaidesi "
Erdoğan düşmanlığı" olan güruha "
ikram" olur. Onların düştükleri tek şey, "
kazdıkları kuyu." Evet sürekli kazdıkları kuyuya düşüyorlar.
Düşle gerçeği karıştırmaktan belki de, bilemem. Belki de kendilerini bahsettiğim filmlerdeki "
kötü yola düşmüş tip"lerle özdeşleştiriyorlardır. Hakikaten de zaman zaman sinemamızdaki "
kötü yola düşmüş" tiplemelerin davranışlarına benzer davranışlar sergiliyorlar.
Fakat ilginç biçimde bahsettiğim farklı aşamalardaki ruh hallerini de birlikte yaşıyorlar. Bir yandan çeşitli vaatlerle kandırıldıklarını söyleyip duruyorlar. Öte yandan, "
hayat bana güzel" modundan da vazgeçmiyorlar. "
Erdoğan bizi kandırdı" lafını dillerinden düşürmüyorlar. Öte yandan hallerinden pek bir memnunlar, pek bir keyifliler. Ama ne olursa olsun kurtarıcı aramaya da devam ediyorlar, kurtarıcı diye ona buna sarılıyorlar.
İki yıl boyunca FETÖ'ye sarıldılar. Son olarak sarıldıkları "
kurtarıcı" ise PKK. Arkasından gidiyorlar. Paraleller de, ulusalcılar da, Gezinin organizatörleri de PKK'ya "
bileğine kuvvet" tezahüratı yapıyorlar. Her birinin medyadaki uzantıları, PKK'nın aktif propaganda makinesi gibi çalışıyor.
Fakat, bir şey söyleyeyim mi, o filmlerin sonu çok fena bitiyor! Perde kapanmadan hayat, pek bir acı yüzüyle sahnede beliriyor.