Bir yanda "Rojava devrimi 3 yaşında" çığlıkları, diğer yandan "Cudi yanıyor..." naraları. İnsan sormadan edemiyor: Siz hangi ara devrim yaptınız? Bir de neyi devirdiniz? Kastınız "iç etmek"se ona bir sözümüz yok. Ama bu devrim romantizmi gerçekten çok bunaltıcı.
Suriye'de bir devrim yaşanabilirdi. Esed rejimi devrilmiş olsaydı şayet, Suriye'nin mazlum insanları bu eziyeti çekmiyor olacaklardı. Her gün yüzlerce insan ölmeyecek, milyonlarca insan evini, yurdunu terk etmek zorunda kalmayacaktı. Siz bu sürecin, bu mücadelenin parçası olmadınız. Onun yerine, kendi "kazanım"ınıza odaklandınız.
Yurtdışında bir toplantıda "herkesin kendi çıkarını düşündüğü yerde, biz neden kendi çıkarımızı düşünmeyelim" diye çıkışmaya kalktı bir PKK'lı bana. Kendi çıkarınızı düşündüğünüzü biliyoruz. Bunu böyle söyleseniz, belki ona da sözümüz olmayacak. Ama siz, kendi örgüt çıkarınızı değil, Kürtlerin ve Suriye'nin çıkarını düşündüğünüzü ifade ediyorsunuz.
Dahası, Kürtlere model olacak bir devrim gerçekleştirdiğinizi iddia ediyorsunuz. Elde ettiğiniz şeyin adı "Rojava devrimi" değil. "Rojava devrimi edebiyatı." Peki bunu ne karşılığında aldınız? Suriye'de rejim karşıtı Kürt grupları tasfiye ederek. Türkiye'de yerli dinamiklerle yürüyen çözüm sürecini sabote ederek.
***
Çözüm süreci her şeyden önce bir barış projesi olarak hayata geçti. Yerli idi ama sadece Türkiye'yi ilgilendirmiyor, kendi bölgesine de hitap ediyordu. Çözüm süreci aynı zamanda Türkiye'de devletin dönüşümüne hizmet eden bir araçtı.
Toplumda "
güvenlikçi müdahaleler" yerine "
siyasi çözümler"in çok daha anlamlı olduğuna ilişkin bir bilinç oluşmasına imkân tanıdı. PKK ise bu süreci fırsat bilip, kendi gayrimeşru "
egemenlik alanı"nı genişletti. Oysa, çözüm süreci, bir barış projesi olması yanında devletin meşru egemenliğini tesis etme aracıydı.
Siz, verdiğiniz söze sadık kalmadınız, çözüm sürecine devletin "
egemenlik krizi"ni derinleştirecek bir araç muamelesi yaptınız. Demokratların yıllardır kendileriyle mücadele ettiği Türk militaristlerini haklı çıkardınız.
Belki bunda şaşılacak bir şey de yoktur. Türk Kemalistleri de, Kürt Kemalistleri de topluma, siyasete aynı yerden bakıyor. Siyasete katılım kanallarının açılmış olması ikinizi de hiç ilgilendirmiyor.
***
16 Temmuz 2011'de İstanbul'da bir toplantı düzenlendi. Suriye muhalefetinin önde gelen 350 temsilcisinin katıldığı bu toplantıda "
Suriye Ulusal Konseyi" adı verilen bir çatı örgüt kuruldu. Bu örgütün kurulma nedeni, Suriye'de Esed rejiminin yürüttüğü kıyım politikalarına karşı sistematik biçimde mücadele etmek ve bir iktidar boşluğu oluşmasına engel olmaktı.
Bu toplantıda PYD'nin tutumu neydi, biliyor musunuz? Kimse bilmiyor, çünkü bu toplantıya PYD katılmadı. Toplantıya sadece bir Kürt grubu, Kürt Gelecek Hareketi katıldı. Hareketin lideri Meşal Temo Konsey'in yürütme kurulu üyesi seçildi. Temo, hızla Suriye Kürtlerinin temsilcisi konumuna yükseldi.
Peki PYD ne yaptı? Meşal Temo'yu Batı'yla ve Türkiye'yle işbirliği ile suçladı. Onu Esed rejimine karşı faaliyet yürüterek, Kürtleri zor duruma sokmakla itham etti. Aleyhine yoğun bir kampanya başlattı.
Meşal Temo, Kasım 2011'de Kamışlı'daki evinde suikasta uğradı. Gelecek Hareketi, o günden bugüne bu suikasttan PYD'yi sorumlu tuttu.
Devrim mi dediniz? Size hayırlı devrim edebiyatları...
Söylemesem olmaz: Selahattin Bey, PKK'yla organik bir ilişkimiz yok dedi. İlişkide organiklik değil, mütekabiliyet esastır...