Bugünlerde CHP'nin seçim stratejileri üzerine çok şey yazılıp çiziliyor. Kimileri CHP'nin vaatlerinin uçuk kaçıklığına vurgu yapıyor, kimileri bu kez halkın nabzını yakaladığını iddia ediyor.
CHP'nin yeni bir şeyler denediğine kuşku yok. Fakat bu, CHP'nin bir yenilik ortaya koyabildiği anlamına gelmiyor. CHP'nin "eski"yle, kendi geçmişiyle kurduğu ilişki buradaki en kritik mesele. Nihayetinde uzun bir geçmişten bahsediyoruz. İçinde tek parti döneminin totaliter partisi var. Sonra "ortanın solu" diye bir şeyden bahseden, ardından "demokratik sol" vurgusu yapan, daha sonra kendisini "sosyal demokrat" olarak niteleyen bir CHP var. Fakat 2000'lerin siyasal ortamında en çok hatırlanan CHP, 1992 sonrasında Baykal'ın yeni bir format attığı CHP. 28 Şubat zihniyetinin siyaset sahnesindeki temsilciliğini üstlenen, tek parti dönemine özlem duyan, korku politikası yürüten, sürekli "irtica" mitinden bahseden bir CHP'ydi o.
Kılıçdaroğlu, "kaset darbesi"yle Baykal'ı koltuğundan ettiğinde önünde zor bir soru vardı: "Nasıl bir CHP?" Popülist bir siyaset yürüteceği izlenimi sunan Kılıçdaroğlu'nun 1970'ler popülizmine öykünmesi, o popülizmi yeni döneme uyarlaması beklenirdi. Nitekim Kılıçdaroğlu bu doğrultuda birçok adım attı. Ne var ki, Kılıçdaroğlu CHP'nin totaliter geleneğinden, 1930'ların siyasi kültüründen de kolay vazgeçemedi. Aslında vazgeçmek istemedi. Bunun siyasi risklerini üstlenmek istemediği gibi "kazanımları"ndan vazgeçmeyi de göze alamadı.
Kılıçdaroğlu üç nedenle kendisine ve partisine korunaklı bir pozisyon seçti. 1) Bürokratik oligarşi ile işbirliği içinde olmak işine geldi. 2) 2000'li yıllarda yükselen ulusalcı ve neo-Kemalist dalgayı yitirmek istemedi. 3) Kemikleşmiş CHP tabanını incitmeyi göze alamadı.
Kılıçdaroğlu için bu çelişkiler hâlâ canlı. Bununla birlikte Kılıçdaroğlu oyunu artıramayan, verdiği bütün sözlere rağmen seçimlerde görünür hiçbir başarı elde edemeyen bir partinin genel başkanlığını daha fazla sürdüremeyeceğini de biliyor. Bu çerçevede bu seçimler öncesinde yeni bir kitleselleşme siyasetiyle çıktı seçmen karşısına. Tepkisel ve negatif siyaseti tamamen devre dışı bırakmasa da vaatlere dayalı "pozitif bir siyaset" inşa etme çabası içine girdi.