"Güzel yüz aynaya aşıktır" demiş Mevlana. Bu sade sözcüklerin bütününde, aslında ne çok anlam saklı. Her insanın bakması gereken bir aynası var özünde. Aynaya baktığında, isterse kendisini görür insan.
Bazen ayna ötekidir.
Bazen ayna bir duruş.
Bazen bir söz. Bazen bir bakış.
***
"Beni hala seviyor musun?"
Nedense eşler, sevgililer; birbirlerine yıllar sonra, hep yukarıdaki soruyu sorarlar
kuşkuyla.
Oysa sevgi eskiyen bir şey değildir; bir eşya gibi.
Sevgi büyüyendir, olgunlaşan; sabır gösteren, şefkati kucaklayandır.
Önce koşulsuz sevmişsen, önce sevgin eğer içtense, sonra da seversin sonuçta.
Shakespeare'in dediği gibi; " Ölçülebilen sevgi, zavallı bir sevgidir" çünkü.
***
İnsan aynadan kendisine bakarken,
"Kendimi gerçekten seviyor muyum?" diye sorar bir de.
İnsanın kendisini sevmesi iyidir elbette. Ama kendimizi sevmek, ömür boyunca hep 'kendi sırtımızı sıvazlamak' anlamına gelmez. Hani
'körlerle sağırlar birbirini ağırlar' misali. Eğer gerçekte ne olduğumuza mercek tutarak, şeffaf pencereden bakabiliyorsak ruhumuza, o zaman sevebiliriz kendimizi. Önce kendimizle gerçek bir
dürüstlük sözleşmesi imzalayabiliyorsak, kendimizle ilgili gerçekleri kabulleniyorsak, sevebiliriz kendimizi.
***
Demek ki olduğumuz gibi karışmak, bu kocaman, şükür edilmesi gereken yaşama; ne çok değerli, ne çok güzel. Bunu hissederken, gündelik hayatta olduğumuz gibi davranabileceğimizi görmemiz de ne çok harika. Bütün maskelerden sıyrılmak, benliğin özgürleşmesidir aslında.
İşte bunu uygulayan insan, daha çok sever kendisini. Çünkü inancın yansımasında benliğin özgürleşmesi, insana huzuru, sakinliği,
berraklığı getirir. Arayıp da, bir türlü bulunmayan huzur, tam olarak insanın içindedir.
***
Eksikliklerimiz de bizim bir parçamızdır, bizden parçadır özünde. Bir insan, bir insanı gerçek anlamda severse, o eksiklikler sevilen insan ile bütünleşir, diğerinin gözünde.
Sevgi eritir gider bütün eksiklikleri. Sanki bir yağmurla yıkanır, ıslanır ve akar eksiklikler.
Bu nedenle aşıklar, birbirlerini severlerken, birbirlerinin eksikliklerini bildikleri halde, sevgiyle kabullenirler bu tabloyu. Çünkü onlar artık
'eksiklik' olmaktan çoktan çıkmış, sevilen insana ait özelliklere dönüşmüş, bütünleşmiştir.
***
Bu yüzden insan, benliğine bakarken, bütünü görmeli, yüzleşmeli, kendisiyle barışmalı önce. 'Olumsuzluklar çizgisinden', 'olumluluklar nehrine' atlamalı bir çırpıda.
Çünkü denize atlanır gibi bir çırpıda karışılır o nehre. Ama mutlaka, yüreklerde sevgiyle.
Hani demiş ya
Andre Gide; "Sevmekten sonra en büyük mutluluk; sevgisini itiraf etmektir" diye. İşte tam öyle; atlanmalı güzelim 'olumluluklar nehrine'.
Elbette rüzgarlı ruhlarımızda, hep keşfedilmeyi bekleyen kocaman insanı sevme yeteneği. Çünkü yine Mevlana'nın dediği gibi; "Bütün kainat, birbirine sevgiyle bağlı."