Işıklı ama hüzünlü bir sabah. İzmirli sanatçı, güzel yürekli kadın, yaratıcı insan, sevgili Esin Yılmaz'ın ölüm haberi gazetelerde. Kulaklarımızda acıyı paylaşan, buruk, kırık dost sesleri.
"İnanalım soğuk bir mevsimin başlangıcına" demişti şair Furuğ.
Nisan ayının erken, serin, sabah ıslaklığında; İzmir Kordonboyu'nda yürürken, nedense bu dizeler sıkışıp kalıyor yüreğimde.
Ve sonra yine Furuğ'dan, 'yeryüzü ayetleri' dolanıyor dilime:
***
"güneş soğuduğunda
bereket yeryüzünden uçup gitti
ve çayırlar kurudu ovalarda
ve balıklar kurudu denizlerde
ve toprak ölülerini
kabul etmez oldu
gece, rengi solmuş pencerelerde
durmaksızın birikip taşan
kuşkulu bir hayaldi
ve yollar, sonlarını
karanlığa bıraktı."
***
Yoldayım. Ve yolların sonlarını, karanlığa bırakışlarını hissediyorum.
Her karanlığın ardı ışıktır, aydınlıktır, güzelliktir. Bilemeyiz.
Çünkü hepimiz, uzun bir yolda, sadece ve sadece yolcuyuz.
Belki 'yolcu olmanın' anlamı, yolun kendisi kadar iyidir.
Belki hayat yolunda üretilen 'anlam', insanın kendisine, kendisi için yarattığı bir şiir...
Çünkü her insan, istisnasız kendi hayatının şiirini yazar.
İşte bir efsuncu teyze büyüsüyle, heybesinden fışkıran Anadolu öykülerini, kumaşların üzerine muhteşem işleyen, şimdi sonsuzluk yolcusu sevgili Esin Yılmaz gibi...
***
Belki de hepimiz, sevgili dostum, bizim mesleğin genç ustası, hep zirve ile yalnızlık arasında dolaşan, yıllardır başarılarına tanıklık yaptığımızda; hep kendi olan, olabilen Fatih Çekirge'nin, yeni kitabında anlattığı gibi; Kuzey yolcularıyız...
Zaten önemli olan, 'anlamı üreten', aslında bir yolcu olmak değil mi?
Güneyden Kuzeye... Batıdan Doğuya...
Işığın geldiği yöne doğru, yolcular olmak; yolculuğun amacı kadar, manalı...
Ölüm ile yaşam arasında... Doğumdan ölüme doğru; sessiz, sedasız, Fatih'in deyimiyle; biz Kuzey yolcuları... İnsan olmanın, olabilmenin, olma arzusunun, yücelen sevdası...
***
Bir arayış kitabına takılıp kaldım: Kuzey Yolcusu. (Sel Yayınları)
Hakikate dokunma isteğinin tutsağı: Kuzey Yolcusu.
Hiçbir alıntı, hiçbir gönderme yok. Ama Halil Cibran tadında, Nietzsche'den Freud'a uzanmış, onları sorgu odasına almış, bilinçaltından fışkıran yeni seslerin koynunda; sanki gizemli bir Schopenhauer ezgisi gibi: Kuzey Yolcusu.
İnsanlık tarihinin hiç bitmeyen, asla bitmeyecek sorusu:
İnsanın varoluşunun anlamı. Korkularımız ile bugünü yaşama arzumuzun sarkacında; hayatların ürküten otopsisi. Bir yaratıcılık örneği: Kuzey Yolcusu...
***
"Seyyahlar kendi yolculuklarını anlatırlar, sizinkini değil" demişti Ursula LeGuin. Sevgili Fatih Çekirge de, Kuzey Yolcusu'nda, aslında kendi yolculuğunun izdüşümünü yansıtmış sayfalara; sarsıcı bir anlatıyla, şiirsellikle bezenmiş, ustaca, çarpıcı dil yaratımıyla...
Hepimiz kendi yolculuklarımızın aktörleriyiz. Ama birbirimizle çoğalıyoruz. İyilikle, güzellikle, sevgiyle... İşte bu satırlar denizinde, şimdi sessiz bir algıyla yüzüyorum, sarılarak dalgalara. Kalbimin bir kenarında, çok sevgiyle andığım, güzel insan Esin Yılmaz; diğer yanda ölümü sorgulayan, ama insanı yaşamaya ve şiire kışkırtan o anlatı, Kuzey Yolcusu.
Fatih'in zaten 'yolculuktan hüküm giymiş'; buğulu dizeleri, fırtınalı satırları:
".......
Sana kılcal damarın kadar
yakın bir yerde ama
senden çok uzak bir bedende
İyi bak aynaya
İyi bak çünkü
Kendisidir aslında herkesin cenneti
Sırtında taşıdığı cehennemi
görmeden uçar
azap kuşları
Ve zaman dolduğunda
güneşe doğru taşır
en büyük acısını.
....."