Önceki gün İzmir Ticaret Odası'nda dikkat çekici bir 'sempozyum' izledik. Fuat Keyman'dan, Zafer Toprak'a; Fikret Yılmaz'dan, Erkan Serçe'ye; Deniz Gökçe'den, Oktay Yenal'a kadar; İzmir ve İstanbul'dan değerli bilim insanlarının, üzerinde özel durulacak sunumlarını, şimdilik bir kenara bırakıyorum.
İzmir Ticaret Odası'nın 125. kuruluş yıldönümünde başarıyla düzenlediği bu sempozyumun, 'İzmir Ticaret Tarihinin Canlı Tanıkları' adlı bölümünde; işadamları Sabri Tanık'ın 'anlamlı', İsmet Yorgancılar'ın 'derinlikli', Erdoğan Tözge'nin 'renkli', Öner Akgerman'ın 'mükemmel' konuşmaları, İzmir için örnekti.
'İzmir Ticaret ve Sanayi Tarihi'nde artık efsaneleşmiş isim olan Selçuk Yaşar'ın, 'bilgeleşmiş', samimi 'eleştiri- özeleştiri' içeren konuşmasının ise altını çizmek istiyorum. "İzmir'i hep birlikte yüceltmeliyiz" temasını öne çıkaran Yaşar; genel olarak İzmir sermayesinin, siyasetle kurduğu ilişkiyi anlatırken, özellikle 1980 sonrasında İzmir'in yaşadığı 'gerileme' süreçlerini analiz etti. Yaşar, askeri darbe sonrası gündeme gelen seçimlerde, İzmir sermayesinin önemli bölümünün, darbecileri temsil eden Turgut Sunalp'ı desteklediğini hatırlatırken; Kenan Evren'in kendilerine, "Eğer seçimi Özal kazanırsa, yeniden darbe yaparım" dediğini belirtti. Yaşar'ın, hüzünle aktardığı 'çarpıcı cümle', aslında dönemin 'demokrasi düşmanı' generalinin, ülkesine o günlerde nasıl baktığını, Türkiye'nin o yıllarla neler yitirdiğini iyi anlatıyor.
***
Elbette aynı yıllarda, İzmir sermayesinin,
'eleştirilebilir olsa da' demokrasiyi, sivilliği temsil eden bir parti yerine, askeri darbenin kırıntılarından beslenen öfkeli Turgut Paşa'nın partisini desteklemesini, yorumlamak bile istemiyor,
'günün koşulları' akıntısına bırakıyorum. Selçuk Yaşar'ın sorumluluk taşıyan, bu yeni
'tarihi hatırlatması' ise beni daha çok
'devlet ile işadamları' ya da
'sermaye ile siyaset' ilişkisi üzerine, yeniden düşündürdü.
TÜSİAD çevresinde örgütlenmiş İstanbul sermayesinin; köklü özellikleriyle ticarette ve sanayide ilklerin, dev bir tarihsel miras üzerinde oturan İzmir sermayesinin; son yıllarda büyük aşama kaydeden Anadolu sermayesinin;
'muhafazakar' olarak nitelenen yeni sermayenin; Türkiye'de büyük ülke ideali çevresinde, demokratik iş ortamının sürekli kılınması, demokrasinin genişleme hedefinde buluşması; ideal olan durum. Türkiye'de şunu kabul etmek gerekir ki; bir zamanlar
'devlet eliyle yaratılmış' bir burjuvazi vardı. Şimdi ise
'sermayesiyaset' ya da
'devlet-işadamları' ilişkisinde; daha farklı, özgürleşmiş, birbirini
'olumlu' etkileyen, gelişmiş bir görüntü hakim.
***
Eğer geriye dönüp bir kez daha bakarsak; Selçuk Yaşar'ın "Özal, sonradan İzmir'den intikam aldı" sözleri ne kadar gerçeği temsil ediyorsa; 'sermaye-siyaset' ilişkisinde, bazen iş dünyasının uyguladığı perde gerisi 'siyaseti dizayn etme' isteğinin çarpıklığı da, aynı ölçüde gerçeği temsil ediyor. Her iş adamının, ayrı bir görüşü olması, iş adamlarının dönem dönem siyasete atılarak, aktif rol oynama isteği, 'saygın ve doğal' demokrasilerin gereği. Ama 'sermaye-siyaset ilişkisinde esas olan'; iş dünyasının 'takım tutma psikolojisinden' kurtularak; sağduyuyu temsil edip, siyasete katkı sağlaması; tüm siyasi partilere saygın eşitlikte durup; siyasetsizleşerek siyaset yapmasıdır. Bu olmadığında, araya 'insanların ruh halleri', 'empati yoksunlukları', 'öfkeleri', 'kişisel hırslar' girer ve Selçuk Yaşar'ın hüzünle ifade ettiği gibi, 'İzmirÖzal' örneği süreçler yaşanabilir. Üstelik bunun bedelini, sadece iş dünyası değil, kentler de öder. Bu nedenle siyaset-sermaye arasındaki ilişki, ancak iyi yönetilebilirse, toplumsal ve ekonomik gelişme üzerinde çok olumlu etkisi olur.
İyi yönetilmezse, en azından ne olamayacağını, olamadığını gördük.
Not: İzmir Ticaret Odası'nın 125. yılı kutlu olsun.
Ekrem Demirtaş ve yönetimine, bu güzel sempozyum için içtenteşekkürler.