Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERHAN AFYONCU

Yunan’ın İngilizlerin desteğiyle Anadolu’yu işgal hayali, İzmir’de son buldu

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Yunanistan, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nı kaybetmesi üzerine büyük hayaller kurup haddine bakmadan Anadolu’yu işgal etmeye kalkıştı. Milli Mücadele’nin sonunda Yunan ordusu, 9 Eylül 1922’de İzmir’de denize döküldü

1830'da Mora yarımadasında, Atina'yı da içine alan bir Yunan Devleti kurulmuştu. Rumların büyük bir çoğunluğu hâlâ Osmanlı hâkimiyeti altındaydı. Yunanistan'ın bundan sonraki "Megali İdea" (Büyük Ülkü) siyaseti Rumların yaşadığı diğer Osmanlı topraklarını ve İstanbul'u ele geçirmekti. Yunanistan daha sonraki yıllarda Batı'nın da desteğiyle Türkiye aleyhine büyümeye devam etti. Avrupa'nın, Türklerin aleyhine kullandığı bir maşa ve şımarık çocuk oldu.
Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'nı kaybetmesi üzerine büyük hayaller kurup haddine bakmadan Anadolu'yu işgal etmeye kalkıştı. İşgal döneminde çok olumsuz hadiseler cereyan etti. Her yeri yakıp yıktılar. Çoluk çocuk demeden öldürdüler. Kadınlara tecavüz ettiler. Ancak İngilizlerin desteğiyle Batı Anadolu'yu işgale başlayan Yunanistan, ummadığı bir direnişle karşılaşıp, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğiyle Türk ordusunun karşısında duramayıp büyük bir mağlubiyete uğradı. İzmir'in alınışını Kemal Arı ve Zeki Sarıhan'ın eserlerinden okuyabilirsiniz.


Türk birlikleri Kordonboyu'nda.

İSTİKAMET İZMİR
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün komuta ettiği Türk kuvvetleri, 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz ile 14 gün gibi kısa bir sürede Yunan ordusunu denize döktü. 30 Ağustos zaferinden sonra Yunan birliklerini takip başladı. Yüzbaşı Şerafeddin Bey, takip harekâtında Fahrettin Paşa'nın (Altay) komutasında hareket eden süvari kolordusunda, 2. Süvari Tümeni'nin 4. Süvari Alayı'nda komutan yardımcısıydı. Belova, Kula ve Salihli cephesinde düşmanla savaşan Şerafeddin Bey'in bölüğü 8 Eylül günü diğer süvarilerle harabe haline gelen Manisa'ya girdi. İkinci Tümen'e bağlı 20. Alay, İzmir'e yürüyen birliklerin en önündeydi. Manisa'yı İzmir'e bağlayan Sabuncubeli'nde ilk kez görünen birlikler arasında Yüzbaşı Şerafeddin'in birliği de bulunuyordu. Birliği, alaya öncülük görevi yapıyordu.
8 Eylül'de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Birinci Ordu'ya Süvari Kolordusu'nun bir an önce İzmir'e yetişmesini emretti ve şehrin kayıtsız şartsız teslim alınacağını bildirdi. Yunanlılar, lzmir'i boşaltıp Çeşme civarından kaçmaya başladılar. 350 kilometre yol alan Türk birlikleri İzmir'e girmek üzereydi.


İsmet Paşa, Buhara kılıcıyla.

ŞANLI BAYRAĞIMIZ ÇEKİLDİ
9 Eylül sabahı Bornova tepelerinde görünen Türk birlikleri içerisinde İkinci Fırka'ya bağlı 20. Alay, birliklerin en önündeydi. Bu alayın öncü bölüğü ise Yüzbaşı Şerafeddin'in komutasındaydı. Bornova'yı kurtararak hızla İzmir'e doğru hareket ettiler. Mersinli'de, Karşıyaka'dan İzmir'e giden bir Yunan kolunu yarıp geçtiler. Un Fabrikası'nın önlerine geldiklerinde, bölük yoğun bir ateşe maruz kaldı ve şehitler verdi. Ancak Yüzbaşı Şerafeddin Bey, birliğinin başında, Alsancak üzerine doğru yürümeye ve bu noktadan İzmir'e girmeye karar vermişti. Seksen kişilik bir kuvvetle yıldırım hızıyla gitmeye başladı. Punta İstasyonu'nda Yunan savunma hattı kısa bir çatışmadan sonra yenilgiye uğratılarak Türk birlikleri İzmir'e girdi.


İzmir'in kurtuluş günü hatıra kartpostalı.

Çatışmalardan sonra Yüzbaşı Şerafeddin yeniden müfrezesine "kılıç çek" ve "dörtnal" emri verdi. En önde Şerafeddin Bey, yanında Mülazım Hamdi Efendi ve Mülazım Ali Rıza Efendi bulunuyordu.
Süvariler, başlarında komutanları Yüzbaşı Şerafeddin Bey olduğu halde, hat boyunca uzanan rıhtım üzerinden atlarının üzerlerinde ellerinde kılıçlarıyla ilerlediler. Türk bayrağını hükümet konağında göndere çekerek zaferi taçlandırmak istiyorlardı. Şerafeddin Bey, yardımcısı Teğmen Ali Rıza Bey'in yardımıyla, hükümet konağının önünde güvenlik önlemleri aldırdı. Sabah saat 10.30'da Türk süvarileri hükümet konağının önüne gelmişlerdi. Bu sırada halk, Konak Meydanı'nda toplanmıştı. Yüzbaşı Şerafeddin Bey, yüzündeki yaranın kanına bulaşan bayrağı gözyaşları içinde göndere çekti. Böylece İzmir'in 1213 gün süren esareti sona erdi.


İzmir'e Türk bayrağı çekiliyor.

Bu anı Şerafeddin Bey şöyle anlatır: "Hükümet konağının önünde, atımdan yere bir ok gibi fırladığım zaman bir delikanlı ile karşılaştım. Elinde şanlı bayrağımız vardı. Bu mübarek emaneti gencin elinden kaptım ve koynuma soktuktan sonra bir elimde silahım, ötekinde kılıcım binadan içeriye daldım. Süvari arkadaşlarım da beni takip ediyorlardı. Birkaç dakika sonra binanın üst katında vazifemizi tamamladık; düşman bayrağını direkten alaşağı ederek balkona şanlı bayrağımızı çektim."
Şerafeddin Bey, ardından arkadaşlarına hitaben, "Görevimiz bitmemiştir. Millet bizden daha çok şeyler bekliyor" dedi. Oraya toplanmış olan halk, kendisini alkışlayıp kucakladı. Yüzbaşı Zeki komutanlık dairesine, Binbaşı Reşad da Kadifekale'ye bayrak çektiler.


Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Çakmak'la birlikte İzmir'e giriyor.

ATATÜRK ŞEHRE GİRDİ
İzmir'e giren Süvari Tümen Komutanı Mürsel Paşa (Tümgeneral Mürsel Bakü), o heyecanla silsileyi bozup Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa'yı (Altay) atlayıp, durumu direkt olarak telgrafla Mustafa Kemal Paşa'ya ve Garp Cephesi karargâhına bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa, akşamüzeri Nif'e geldi. Belkahve denilen tepeye çıkıp, buradan bir süre İzmir'i seyrettikten sonra geceyi geçirmek üzere Nif'e döndü. Geceyi orada geçirdi. 10 Eylül'de İzmir'e geldi. Esir Yunan subay ve erleri, "Zito Mustafa Kemal!" diye bağırtıldı.
İzmir'in kurtuluşu haberi yurtiçinde ve yurtdışında büyük gösterilere sebep oldu. Sultanahmet Meydanı'nda binlerce kişi tarafından kutlama yapıldı. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinde bu meydana konulan siyah bayrak yerine, kırmızı bayrak konulup dalgalanışı seyredildi. Ayasofya'da 25 bin kişinin katıldığı bir mevlit yapıldı.


Şerafeddin Bey

YÜZBAŞI ŞERAFEDDİN VE ÜÇÜNCÜ KILIÇ'IN AKIBETİ
Şerafeddin Bey, 1889'da Lüleburgaz'da dünyaya geldi. Annesi Trabzon Maçkalı Bahriye Hanım, babası Yüzbaşı Kırımlı İbrahim Bey'di. Çocukluğu İstanbul'da geçti. Askeri ortaokul ve liseden sonra, 1906'da Kara Harp Okulu'na girdi. 1909'da Harp Okulu'ndan süvari subayı olarak mezun oldu. İlk görev yapacağı Numune Süvari Alayı'na atandı. Trablusgarp'a geçerek İtalyanlara karşı da savaşan Şerafeddin Bey, 1912'de süvari tatbikat öğretmeni oldu. Akabinde 15. Piyade Tümeni'nde görev aldı ve V. Murad'ın torunu Şehzade Osman Fuad'ın yaverliğini yaptı. Balkan Savaşları'nın başlamasıyla Balkan cephesinde görev aldı.
Şerafeddin Bey, süvari olarak 1912'de Çatalca'daki muharebelerde savaştı. Bulgar ordusu, Edirne'nin batısına atılırken, Bulgarları takip ederek Meriç'e doğru hareket eden orduda da görev aldı. Gelibolu muharebelerine katıldı. 1913'te üsteğmen oldu. Ardından Lüleburgaz ve Bolayır'ın kurtarılmasında Bulgar ordusuna karşı savaştı. Bu arada, kısa süre binicilik mektebinde öğretmenlik de yaptı. 1915'te Çanakkale'de Seddülbahir ve Kirte kara savaşlarında, İngiliz-Fransız birliklerinin karşısına çatışan Türk süvarileri arasındaydı. Ardından başka cephelere koştu. 1916'da Romanya'da Dobruca; 1917'de Irak'ta Bir'üs-sebi muharebelerine katıldı. 1919'da rütbesi yüzbaşılığa yükseltildi.
Şerafeddin Bey'in ismi, rütbesi yükselmesine karşın yıllarca hep "Yüzbaşı Şerafeddin" olarak anılacaktı. Bunun sebebi, isminin Kurtuluş Savaşı'nın simgelerinden olan "Üçüncü Kılıç"la birleşmesi idi. Üçüncü Kılıç, Sakarya Savaşı'ndan hemen sonra, Buhara'dan getirilen ve İzmir'e ilk olarak girecek İzmir fatihine vermek üzere Mustafa Kemal Paşa'ya teslim edilen bir kılıçtı.
Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Osman Hoca, Sakarya Savaşı'ndan sonra Büyük Millet Meclisi ile resmi ilişkiye geçti. Buhara'dan bir heyet oluşturularak Anadolu'ya gönderildi. Buhara'dan gelen heyet, İnebolu'ya deniz yoluyla gelmiş ve buradan karayoluyla Ankara'ya hareket ederek 7 Ocak 1922'de Ankara'ya ulaşmıştı. Gönderilen hediyeler arasında üç kılıç, Kur'an-ı Kerim ve deriden yapılmış kalpaklar vardı. Ankara'ya gelen heyet üyeleri, Büyük Millet Meclisi'nde Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı ziyaret ettiler. Bu görüşmede Heyet Başkanı Recep Bey, Buhara Cumhuriyeti'nin iyi dileklerini iletti. Mustafa Kemal Paşa da heyet tarafından kendisine emanet edilen Kur'an-ı Kerim ve kılıçları kabul etti. Kılıçların biri Mustafa Kemal Paşa'ya, diğeri İsmet Paşa'ya verilmişti.
Yüzbaşı Şerafeddin, 15 Mayıs günü düzenlenen bir törenle, Üçüncü Kılıç'ı "İzmir'e giren İlk Türk subayı" unvanıyla birlikte aldı. İlginç bir durum da Misbah Efendi adında bir İzmirli Yahudi'nin koyduğu 500 liralık ödüldü. Ödülün yarısı Yüzbaşı Şerafeddin'e, yarısı da kendisinden iki dakika sonra Sarıkışla'ya giren Teğmen Zeki Bey'e (General Zeki Doğan) verildi.
Şerafeddin Bey, 1922'de binbaşı, 1931'de yarbay, 1936'da albay oldu. Cumhuriyet döneminde İzmir soyadını aldı ve 1944'te albay rütbesinden emekli oldu. Ömrünün son yıllarını İstanbul Beşiktaş'ta geçirdi. 1951'de vefat edince Yahya Efendi'ye defnedildi.
Yüzbaşı Şerafeddin Bey, vefat etmeden önce gazetelerde İzmir'de bir müze kurulacağını okumuş ve kılıcın millete ait olduğunu düşünerek eşi Siret Hanım'a kılıcı müzeye vermeye karar verdiğini söylemişti. Ancak kendisinin sağlık durumunun iyi olmaması sebebiyle İstanbul Valiliği aracılığıyla kılıcı İzmir'e göndermeyi düşünmüşlerdi. Siret Hanım, Milli Mücadele'nin simgesi olan bu kılıcı alarak valiliğe götürdü. Ancak Kemal Arı'nın araştırmalarına göre günümüzde "Üçüncü Kılıç"ın izine rastlanılmamıştır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA