Halkın kullandığı 20 temel ürünün fiyatının sabitlenmesi tartışılıyor. Osmanlı dönemindeki bu uygulamanın ismi "narh"tı. İslam âlimlerinin bir kısmı narhı caiz bulurken bir kısmı ise karaborsayı teşvik edici olduğu görüşündedir. Ancak Osmanlı yönetimi büyük titizlikle narhı uygulamıştır. Osmanlı yazarları, devletin bekasının şartları arasına narhı koyarlarken, padişahların en büyük başarılarından birinin düşük fiyatlarla halkın duasını alması olduğunu söylerler. Ömer Lütfi Barkan, Mübahat Kütükoğlu, Halil Sahillioğlu, Mehmet Genç, Ahmet Tabakoğlu ve Coşkun Çakır gibi iktisat tarihçilerimiz, Osmanlı'da narh uygulamasını çeşitli yönleriyle incelemişlerdir.
17. yüzyılda bir çarşı.
PLANLAMA VE DENETİM
Osmanlı idarecilerinin en önemli meselesi, halkın temel ihtiyaç maddelerine kolay ve ucuz olarak ulaşımını sağlamaktı. Bunun yolu, iyi bir planlama ve sıkı bir denetimden geçiyordu. Osmanlı yönetimi, halkın mağdur olmaması için esnaf teşkilatını, hammadde temininden başlayarak imalat, pazarlama, malları fiyatlandırma ve satış aşamalarının tamamını denetim altında tutmaya çalışırdı.
Planlama, bir bölgede üretilen ürünlerin öncelikle o yerin ihtiyaçlarını karşılaması esasına dayanıyordu. İhtiyaca göre üretim yapılmaya çalışılırdı. Başta İstanbul olmak üzere diğer bölgelerin ürünlerine ihtiyaç duyan büyük şehirlerde ise fiyatlar devletin müdahalesi ve denetimiyle halkın tahammül edebileceği seviyede tutulmaktaydı. Kadı ve muhtesipler, çarşı-pazarı denetlemekten sorumluydu. İstanbul'da ise sadrazam ve zaman zaman da tebdil gezerek padişahlar bu denetime dahil oluyordu.
Narh, devletin piyasadaki çeşitli ürünlerin satışında bir üst limit belirlemesiydi. Söz konusu fiyat tespitlerinin bir kısmı olağan uygulamalardı. Bunlardan biri, Ramazan ayına özel yapılan fiyat tespitleriydi. Bu mübarek ayda halkın herhangi bir sıkıntı çekmemesine özel bir hassasiyet gösteriliyordu. Bu yüzden Şaban ayında temel ihtiyaç maddelerine dair listeler hazırlanırdı. Et ve mevsimlik ürünlere dair fiyat tespitleri de genellikle her yıl yapılan olağan narh uygulamalarıydı. Gıda maddelerinin fiyatları dört mevsime göre farklı tespit edilirdi. İlk kuzu Hıdırellez'de kesilirken, etin fiyatı tespit edilirdi. Harmandan sonra yeni mahsul buğday alınınca da ekmek fiyatı belirlenirdi. Sebze ve meyve fiyatları da mevsimlere göre ayarlanırdı.
Teşhir edilen bir satıcı.
KALİTESİNE GÖRE FİYAT
Olağan dışı narh uygulaması ise genellikle fiyatların tüketici aleyhine yükseldiği zamanlarda yapılmaktaydı. Ulaşımın sınırlı olduğu bir dünyada savaş, bölgesel isyanlar, kuraklık, çekirge istilası ve salgın hastalıklar gibi pek çok etken, piyasaya mal arzında sorunlar ortaya çıkarıyordu. Hiç şüphesiz böyle zamanlardan istifade etmek isteyen fırsatçılar vardı. Tedavüldeki paralarla ilgili düzenlemeler de fiyatların yeniden belirlenmesini gerektiriyordu. Akçenin içindeki gümüş miktarının azalması, yani paranın değerinin azalması ürünlerin fiyatlarının artmasına sebep olurdu. Devlet bu gibi durumlarda paranın ayarını yeniden düzenler, halkın mağdur olmaması için de fiyatlarda bir üst limit belirlerdi. Ancak bu uygulamanın üretici veya tüccarı koruyan bir yanı da vardı. Zira maliyetin narhın üzerine çıktığı durumlarda üretici veya tüccarın talebiyle fiyat artışları da sıkça yapılmaktaydı. Üstelik loncalar ve gedik uygulamasıyla esnaf ayrıca korunuyordu.
Narh uygulamasında fiyat tespitleri, esnaf temsilcileri ve halktan kimselerle birlikte kadı tarafından yapılıyordu. Narh, toptancı (getürücü, misafir) ve perakendeci (mukim, oturucu) için ayrı ayrı tespit edilirdi. Toptancıların perakendecilik yapmaları yasaktı. Fiyat tespiti, bir ürünün maliyeti hesaplandıktan sonra genellikle yüzde 10-20 oranında bir kârla satılması esasına dayanıyordu. Normal bir ürünün satışında yüzde 10 kâr marjı varken, emekyoğun bir üründe bu yüzde 15-20 olurdu. Malın kalitesi de fiyatların tespitinde önemliydi. Örneğin, 17. yüzyılın sonlarında Bolu'da normal helvanın okkası 20 akçe iken Çolak Şaban Usta'nın helvası 24 akçeden satılıyordu.
Falaka cezası.
NARH DEFTERLERİ
Esnaf, gerekli müzakereler neticesinde belirlenen fiyata uyacağını taahhüt ediyordu. Malların gramajlarıyla birlikte belirlenen fiyatları kadı sicillerine kaydediliyor ve halka duyuruluyordu.
Bu aşamadan sonra kadı ve muhtesiplerin en ciddi uğraşı, belirlenen narhın denetimiydi. İstanbul özelinde padişah ve sadrazam da narhla yakından ilgileniyor, sık sık denetime çıkıyorlardı. Bu teftişlerde narhın üzerinde satış yaptığı tespit edilenlere veya kalitesiz mal satanlara para, sürgün, falaka, teşhir gibi cezalar verilirdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda en fazla fiyat ve kalite kontrolü yapılan iki ürün, ekmek ve et idi. Nitekim 1774 ile 1789 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan Birinci Abdülhamid, devlet adamlarına hitaben kaleme aldığı bir hatt-ı hümayunda, "Her şeyden önemli olan et ve ekmektir" demekteydi.
Bugüne ulaşan narh defterleri, çok geniş yelpazede malların listelendiği genel defterlerden bir veya bir grup ürünün fiyatının tespit edildiği listelere kadar farklı farklıdır.
Bu manada para ile ilgili bir düzenleme yapıldığında daha geniş kapsamlı bir defter hazırlanırken, bazı ürünlerin temin ve satışında yaşanan sorunlarda daha küçük çaplı narhlar belirlenmekteydi. Örneğin, 1812'de İstanbul'da çıkan veba salgınında şehirde çok ciddi sayıda ölüm yaşanıyordu. Durumu fırsat bilen bazı mezar kazıcıları fahiş zamlar yapmaya başladı. Durumdan haberdar olan idareciler, hemen mezar fiyatlarıyla ilgili bir narh belirleyerek esnafa ve ahaliye ilan etti.
Narh uygulaması 19. yüzyıl ortalarına kadar sürdü. 1860'lardan sonra ekmek gibi temel tüketim maddeleri hariç diğer ürünler üzerindeki narh kaldırılıp fiyatlar serbest piyasada belirlenmeye başladı. Denetimler ise şehremaneti, yani belediye tarafından yapılmaya başlandı.
II. Mahmud'un hattı.
HALK YOKLUK ÇEKMESİN
Narha önem verilmesi, ahalinin temel ürünlere rahatça ve ucuz ulaşabilmesi, Osmanlı devri siyasetnamelerinde en çok vurgulanan hususlardandı. Padişahlar ve diğer devlet adamları da bunun öneminin farkındaydı. Sultan II. Mahmud'un şu hatt-ı hümayunu hem narh, hem de ahalinin refahı bakımından genel yaklaşımı yansıtmaktadır:
"Benim vezirim, bir süredir narh hususuna hiç bakılmaz oldu. Ahaliye lazım olan sabun, zeytinyağı, peynir ve pek çok sebzevat bulunmuyor. Bulunsa bile pahalılığından fukaraya acz gelmek derecesine vardı. Ekmeğin ayarı bozuk, etin okkası altmış paraya kadar satılıyor. Kuzu bulunmuyor. Bunları mülâhaza edip tedarik yollarını asla düşünmez olduk. İstanbul ahalisi, özellikle de esnaf ne söylüyorlar işittiğin yok mudur? Geçen sene Ramazan-ı Şerif'te bazı yalanlar peyda olduğundan gereksiz yere esnafın pek üzerine varma diye bayramda sana tembih etmiştim. Ancak bütün bütün bırakıp ahali yokluk çeksin de demedim. Sen tamamen bıraktın. Bu hususta rahat haramdır. Mübarek günler yaklaşıyor, İstanbul'da yiyecek yok. Sonra bu dedikodulara kim tahammül edebilir! Bu Ramazan da böyle mi vakit geçirilecek? Gereken ürünlerin temini, ekmeğin ayarı ve et hususlarına dikkat edip İstanbul'da tebdil gezmeyi terk etmeyesin. Zira dedikodudan huzursuz olmaya başladım."
Tophane Pazarı.
KANUNNAMEYLE DÜZENLEME
Yavuz Sultan Selim zamanında çıkarılıp, daha sonraki hükümdarların döneminde zaman zaman ilaveler yapılan ve Ömer Lütfi Barkan tarafından yayınlanan kanunnamelerde şu hususlara dikkat çekilmiştir:
"Muhtesib olan kimse, kadı marifetiyle narh vere (fiyatları belirleye). Ancak narh verdiği zamanda, eğer şehirde olur, eğer kasabalarda olur veyahut başka yerleşim birimlerinde olur, o yerin ileri gelenlerinden, yerlilerinden, fakirlerinden, ekmekçilerin ve kasapların durumlarına vâkıf olup, hesaplarını bilen kişileri bilinen bir yere davet edip, ondan sonra fiyatları belirleyeler. Dört mevsime dikkat edeler.
Fiyatlar belirlendikten sonra muhalefet edenlerin ve eksik satanların haklarından gelip, sebze ve ette eksik olursa bir kilosuna bir akçe ve diğer mallardan olursa yarım kilosuna bir akçe ceza alına.
Ekmekçilerin hamuru çiğ, kara ve ekşi ve nizami ağırlığından eksik olanları hâkim cezalandırır ve her yarım kiloda bir akçe ceza alır.
Kasaplar koyun ve keçi etini ayırt etmeli ve birbirine karıştırmamalıdırlar. Narh üzerinden muamele yapmalı ve et fiyatlarını fazla veya eksik göstermemelidirler. Keza koyun ve diğer hayvanların kesiminde besiliyi ayırıp, zayıf ve işe yaramayanı kesmemelidirler. Halka et yetiştirmekte nazlanan ve bahaneler bulan kasabın tutuklanması lazım gelir. Kasabın müşteriye iyi davranması ve hayvanın neresinden et istiyorsa o kısmından vermesi, türlü bahaneler bulmaması lazımdır. Şayet konulan narhtan fazla fiyat üzerine etini satarsa mahkeme kendisine ceza verdikten gayri ayrıca her yarım kilo et karşılığı bir akçe ceza alınır.
Bakkallar sattıkları malları narhla (devletin belirlediği fiyattan) satalar. Müşteri aldığı malın eksik olduğunu iddia eder ve hakikaten tartıldığı zaman eksik çıkarsa satan, kadı ve devlet görevlileri tarafından cezalandırılır. Bu yüzden bakkalların terazileri her zaman kontrol edilir ve noksan tartmamasına dikkat edilir. Terazilerin kefelerinin her ikisi de nizami ölçülerde olmalı ve kullanılan ölçü ağırlıklarında eksiklik bulunmamalıdır. Teraziler teftişlerde kontrol edilmelidir."
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz