İstanbul'da 1929'da Tatavla'da, yani bugünkü Kurtuluş semtinde meydana gelen büyük yangında bir mahalle neredeyse tamamen yok olmuştu. Vahdettin Engin bir yazısında yangını şöyle anlatır: 21 Ocak 1929'da gece saat 10 sularında Tatavla'da Ayanataş Sokağı'nda Bakkal Yani'nin evinde bir yangın çıktı. İtfaiye yetişinceye kadar fırtına yüzünden alevler iki sokağı sardı. Beyoğlu İtfaiyesi, Tatavla yangını sırasında, Galata'da Arkadi Sokağı'nda başka bir yangını söndürmekle meşguldü. Bu yüzden yangına ilk müdahaleyi İstanbul İtfaiyesi yaptı. Beyoğlu İtfaiyesi de Galata'da bir müfreze bırakıp, bir süre sonra yangın bölgesine yetişti.
İtfaiyecilerin insanüstü çalışmalarına rağmen yangın söndürülemedi. Çok şiddetli esen rüzgâr, yangını diğer binalara yaymaktaydı. Ayrıca yangının başında Terkos su şirketinin yeteri kadar su verememesi sebebiyle yangına gerektiği gibi müdahale edilemedi. Yangın büyüyünce diğer semtlerin itfaiyeleri de çağrıldı. Üsküdar itfaiye arabaları bile denizden motorlarla geçirilip, Tatavla'ya ulaştırıldı.
Söndürme çalışmaları devam ederken İstanbul'un dört bir tarafından gelen binlerce kişi de yangını izlemeye başladı. Ortalık anababa günüydü. Yangından kendini kurtarabilenler, karlar üzerinde çığlıklar atıyor, bağırıp ağlaşıyorlardı. Alevler, rüzgârla hızlı yayıldığı için ahşap evler çabucak tutuşmuştu. İnsanlar, yangın sırasında, uykuda olduklarından giyinme fırsatı bile bulamadan sokağa fırlamışlardı. Karlar üzerinde bir kısmı yakınlarını arıyor, bir kısmı da boş gözlerle etrafa bakınıyordu. İki kadının saçını başını yolarak çığlıklar attığı, bir süre sonra da kahkahalarla güldükleri görüldü. Kalyopi ve Mari isimli kadınlar evlerinden çırılçıplak kaçarak canlarını kurtarabilmişler, ancak yaşadıkları travmadan çıldırmışlardı. Polis kadınları zorla hastaneye götürdü.
Tatavla daha çok Rumlar'ın ve Ermeniler'in yaşadığı bir mahalleydi. Yaralıların götürüldükleri Rum Hastanesi hıncahınç dolmuştu. Yangın 10 saat kadar sürdükten sonra, sabahleyin sekizde zorlukla söndürülebildi. Yangında ahaliden can kaybı olmamış, ancak 500'den fazla ev, bir okul, Tatavla kulüp binası ve Ayadimitri Kilisesi papazlarının oturduğu bina tamamen kül olmuştu. Canla başla yangını söndürmeye çalışan itfaiyeciler ise bir şehit vermiş, birçoğu da yaralanmıştı.
YANGIN SORUŞTURMASI
Soruşturma sonucundaki bilgilere göre, yangın Hacı Ahmet Mahallesi Ayanataş Sokağı'nda, Bakkal Yani ile Demirci Aleko'nun birlikte oturdukları 42 numaralı evde çıkmıştı. Ev bir anda alevler içinde kalmış, ateş kısa bir süre içinde yandaki binalara sıçramıştı. Evin yanarken infilak sesleri de işitilmişti. Bakkal Yani, evinde kaçak rakı imal ediyordu ve yangın da, ispirtoların tutuşması yüzünden meydana gelmişti. Ancak suçunu saklamak isteyen Yani ifadesinde, yangının soba borusundaki kurumların tutuşması yüzünden çıktığını ileri sürdü. İnceleme sonucunda sorumlulukları sabit görülen Bakkal Yani, Demirci Aleko ve kaçak rakı imalinde yardımcı olan iki kadın tutuklandı.
Yangınla ilgili görüşlerine başvurulan polis müdürü Şerif Bey, itfaiyenin ve zabıtanın gayretli çalışmalarından övgü ile söz etti. Rüzgârın şiddeti ve ilk anda Terkos şirketinin yeteri kadar su verememesi yangını büyütmüştü. Şeref Bey, Vali Yardımcısı Fazlı Bey'le beraber hemen yangın yerine giderek gerekenleri yaptıklarını söylüyordu.
İstanbul Belediyesi Fen İşleri Müdürü Ziya Bey de yangın yerini inceledikten sonra, itfaiyenin çalışmalarını övmüş, rüzgârın şiddetli esmesi ve ahşap evlerin birbirlerine olan yakınlığından şikâyetçi olarak, bu kadar hasarla kurtulunmasına sevinmek gerektiğini ifade etmişti.
Bir taraftan yangın kampanyaları düzenlenirken, bir taraftan da evsiz kalanlar için büyük çadırlar kuruldu. Bir kısım felaketzede ise geçici olarak akrabalarının evlerine yerleştirildi.
Yangın soruşturması için Naci Bey başkanlığında Mülkiye müfettişlerinden bir komisyon oluşturuldu. Yangının geç haber verildiğinden şüphelenilmişti. Tatavla tulumbacılarının "Yangını biz söndürürüz" diyerek itfaiyeye zamanında haber vermedikleri söyleniyordu. İtfaiye olay yerine geldiğinde iki sokak alevler içinde kalmıştı. Bu konudaki sorumluluk Tatavla Rum cemaati mütevelli heyetine ait gibi görünüyordu. Terkos şirketinin, yangın başladıktan tam 1.5 saat sonra itfaiyeye su verdiği şeklinde bir iddia vardı. İki ihmal de yangının büyümesine sebep olmuştu. Terkos şirketi müdürü Mösyö Kastelno ile Tatavla Rum mütevelli heyeti üyeleri tutuklandılar.
Terkos müdürü iddiaları reddedip yangından şirketin mesul tutulamayacağını söyledi. Yapılacak bir kontrolle yangın sırasında borularda su bulunduğunu ispat edebileceklerini ifade etti. Mütevelli heyeti ise, yangın çıkar çıkmaz itfaiyeye haber verdiklerini iddia ettiler. Sonuçta gerek Mösyö Kastelno gerekse mütevelli heyeti üyeleri kefaletle serbest bırakıldılar.
TATAVLA, KURTULUŞ OLDU
İstanbul Vali Vekili ve Belediye Başkanı Muhittin (Üstündağ) Bey, yangın sırasında Ankara'daydı. İstanbul'a döner dönmez önce hastanede yatan yaralıları ziyaret ettikten sonra vilayete giderek Vali Yardımcısı Fazlı Bey'den bilgi aldı. Muhittin Bey, daha sonra yangın yerine de gidip, mahallinde inceleme yapıktan sonra gazetecilere şu beyanatı verdi: "Yangın için bazı kişiler suçlanıyor. İtfaiye yangın çıkmasına mâni olamaz, çıkanı söndürür. Uyanık olmak halkın vazifesidir. Hiç kimsenin kabahati şu veya bu teşkilatın üzerine yüklemeye hakkı yoktur. Basın saldıracağı cepheyi layıkıyla tayin etmelidir. Tatavla yangını evvela durdurulmuş, sonra başka sokakta yangın çıkmıştır. Bu suretle üçüncü ve dördüncü yangınlar meydana gelmiştir. Bu durum ahşap İstanbul'un kaderi hakkında yeteri kadar fikir verebilir. Binaenaleyh bundan sonra herkesin ateş kullandıkları yerleri sıkı bir şekilde kontrol altında tutması, yangına sebep olan kurumlu bacaları sık sık temizletmesi, mangal, soba, lamba ve elektrik tesisatına çok dikkat etmesi lazımdır."
Tatavla yangınından iki ay kadar sonra 1929 Nisan'ında semtin adı Kurtuluş olarak değiştirildi.
ELÇİ İNKÂR ETTİ
Kamuoyu yangında sorumluluğun kime ait olduğunu tartışırken, İngiltere elçisinin yangın mahallinde görüldüğü iddiası ortaya bomba gibi düştü. Gazetelere göre, yangın günü İngiliz Elçi Sir George Clark, Tatavla'ya giderek birtakım görüşmeler yapmıştı. Kamuoyu yangını bırakıp, "İngiliz Elçi'nin yangın yerinde ne işi vardı?" diye konuşmaya başladı. Akşam Gazetesi Başyazarı Necmettin Sadık Bey, İngiliz elçinin oraya gitmesini ve kilise mütevelli heyeti ile görüşüp onlardan bilgi almasını çok yadırgadığını belirttikten sonra şu soruyu gündeme getirdi: "Acaba İngiliz Elçi, Türkiye'deki çeşitli unsurlar arasında nifak çıkarmak için mi uğraşmaktadır?"
İngiliz Elçi, bu tartışmalar üzerine Türk kamuoyu karşısında çok zor duruma düştü. George Clark, üst düzey devlet görevlilerinin ve zengin kesimin sık sık gittiği Beyoğlu'ndaki Cercle d'Orient'de hemen bir beyanat vererek gazetecilere şunları söyledi: "Ben katiyen Tatavla yangın yerine gitmedim. Hatta Tatavla'nın nerede olduğunu bile bilmem. Yangından zarar görenlere ihtiyaçlarını sormam veya Rum papazı ile görüşmem söz konusu değildir."
İngiltere Elçisi'nin bu sözleri tatmin edici olmaktan uzaktı. Arabasının o gün yangın yerinde olduğu kesin olarak tespit edilmişti. Elçi, bu defa da konuya farklı bir söylem getirdi. Söylediğine göre, yangın yerine otomobilinin gittiği doğru idi ama otomobilde kendisi değil eşi bulunmaktaydı. Yangından çok üzüntü duyan eşi, kendisinden habersiz Tatavla'ya giderek bazı görüşmeler yapmış, yardım amacıyla para toplamıştı. George Clark, Türkiye'deki muhtelif unsurlar arasında ihtilaf çıkarmak ve herhangi bir şekilde ülkenin içişlerine karışmak gibi bir niyetinin kesinlikle olmadığını da sözlerine ilave etti.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz