Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılın başlarından itibaren dünya tarihinin gidişatına damgasını vurdu. Ancak aynı asrın sonlarında sarsılmaya başladı. İmparatorluğun, 16. yüzyılın sonlarında girdiği kargaşa ve buhran, o dönemde "tagayyür ve fesad" olarak nitelendirildi.
Sipahiler
DOĞRU TEŞHİS KOYULAMADI
Devlet düzenindeki aksaklıkları ve çözüm yollarını göstermek için çeşitli devlet adamları raporlar kaleme aldılar. Bunlara genellikle "ıslahat layihası" denir. Ayrıca nasihatname veya siyasetname kitapları olarak da bilinir. Buhranın sebeplerini çözmeye çalışan Osmanlı yazarları, ilk belirtileri Kanuni döneminde buldular. Ancak asıl problemlerin III. Murad devrinde başladığını kabul ettiler. Buhranın sebebi olarak en çok tekrarlanan hadise, III. Murad devrindeki sünnet düğününde gösterileri beğenilen oyuncuların Yeniçeri Ocağı'na kanunlara aykırı bir şekilde alınmalarıdır.
Layiha yazarları, "ihtilâl-i nizâm-ı âlem"in, yani Osmanlı devlet düzenindeki çözülmenin temel sebepleri olarak adaletin aksaması, rüşvet, adam kayırma, memuriyetlerin hak etmeyenlere verilmesi, kadın ve padişah musahiplerinin sözüyle hareket etme ve devlet işlerinde müşavereye önem vermemeyi gördüler.
Osmanlı devlet düzenindeki bozuklukların düzeltilmesi için layiha kaleme alan yazarlar incelendiğinde devlet kademelerinde görevliler oldukları görülür. Osmanlı sistemi içerisinde yetiştikleri için farklı bir dünya görüşüne sahip değillerdi. Bu yüzden değişen dünya şartlarının analizini yapamadılar, Osmanlı askeri gücünün zirvede olduğu klasik döneme tekrar dönülmesini önerdiler. Osmanlı malî-askerî ve idarî örgütlenmesinin belkemiği olan timar sisteminin değişen dünya şartlarına uygun olmadığını anlayamadılar. Devletin girdiği buhranın sebepleri ile neticelerini karıştırdılar.
YENİ ŞARTLARA İNTİBAK
Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılda askeri gücü ve bu gücü örgütleyip yönlendiren bürokrasisi ile bir cihan devleti oldu. Osmanlı bürokrasisi, 16. yüzyılın sonlarından itibaren değişen dünya şartlarına ayak uydurmaya çalıştı, zamanın şartlarına uymayan müessese ve idari usulleri tadil ve ikmal etti. Gerektiğinde de değiştirdi. Askeri ve sivil bürokrasi 17. yüzyılda, hayatın pratiklerinden hareketle devletin yeni şartlara uyumunu gerçekleştirerek devleti içine girdiği buhrandan çıkardı.
Osmanlı'nın içine girdiği bu durum, uzun süre "duraklama" olarak adlandırıldı. Ancak Osmanlı tarihi hakkında son yıllarda yapılan akademik tarih çalışmalarına göre, imparatorluk 16. yüzyılın sonlarından itibaren değişen dünya şartlarına paralel olarak kendi yapısını değiştirmişti. 17. yüzyılın ortalarına gelindiğinde imparatorluğun klasik şeklinden tamamen farklı yeni bir devlet yapısı ortaya çıktı.
Klasik yapıda meydana gelen bu değişiklik, devrin yazarları tarafından "bozulma" olarak algılandı. Osmanlı klasik düzenindeki değişmeler bozulma değil, yeni şartlara intibaktı. Bu dönem için "çözülme", "duraklama" ve "gerileme" terimlerinin yerine, "buhran" ve "dönüşüm"ün kullanılması daha uygundur. Esasen Osmanlı İmparatorluğu da karşılaştığı bu buhranı atlatıp 300 yıl daha devam etmiştir.
OSMANLI DÜZENİNİN BOZULMASININ SEBEPLERİ
BAŞTA rahmetli Halil İnalcık Hocamız olmak üzere, Osmanlı tarihi araştırmacıları 16. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun düzeninin bozulmasını şu şekilde izah ederler:
NÜFUS ARTIŞI: 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda şehirlerde yüzde 80-90, köylerde ise yüzde 40-60 civarında bir nüfus artışı meydana geldi. Bu büyük nüfus artışı yüzünden topraksız kalan köylülerin askeri mesleklere ve medreselere koşmaları, devletin dengesini altüst etti.
ASKERİ SİSTEMDEKİ DEĞİŞİM: Kanuni döneminde meydana gelen Şehzâde Bâyezid isyanından sonra İstanbul'un dışındaki şehirlerde de asayişi sağlamak için yeniçeriler yerleştirildi. Gittikçe yaygınlaşan bu durum, yeniçerilerin imtiyazından faydalanmak isteyen insanların da bu askeri zümreye akın etmesine yol açtı.
16. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'daki askeri sistemlerde değişim yaşandı. Bu dönemde atlı askerler yerine tüfekli piyade ön plana çıktı. Osmanlılar, 1593-1606 yılları arasında Avusturya ile yaptıkları savaşlarda timarlı sipahilerin silah ve çarpışma şekilleri açısından artık uygun olmadığını fark etmeye başladılar. Devrin şartlarına cevap vermeyen timarlı sipahilerin yerlerini tüfekli askerler aldı. Yeniçeri sayısı arttı. Kanuni döneminde 24 bin olan Kapıkulu askeri sayısı XVII. yüzyılın başlarında 40 bine ulaştı. Aynı dönemde timarlı sipahi sayısı ise 80 binden 20 bine düştü. Kapıkulu sayısını artırmanın yanı sıra saruca-sekban adı altında Anadolu'dan ücretli tüfekli asker toplandı.
CELALİ İSYANLARI: Savaşların bittiği dönemlerde veya bağlı bulundukları sancakbeyi veya beylerbeylerinin azli gibi bir durumda işsiz kalan saruca- sekbanlar eşkıyalık yaparlardı. Bu grupların ve savaşlara gitmedikleri için ordudan atılan timarlı sipahilerin meydana getirdiği Celali isyanları 1596- 1610 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün sistemini altüst etti. Celali korkusundan Anadolu'da on binlerce insan köyünü, kasabasını bırakıp İstanbul'a, Kırım'a, Rumeli'ye kaçtı. Bu yüzden devletin vergi gelirleri düştü. Bu gelirleri toplayarak askerlik hizmeti veren timarlı sipahiler, vergi alacak insan bulamadıkları için seferlere gidemediler. Seferlere gitmeyince ordudan atıldılar. O zaman da Celali oldular.
MALİ BUHRAN: 16. yüzyılın son çeyreğinde Amerika'dan Avrupa'ya akan altın ve gümüş, Eski Dünya'daki bütün ekonomik dengeleri altüst etti. Fiyatlar ihtilali denilen enflasyon her tarafı sarstı. Bu durum Osmanlılar'ı da etkiledi. Avrupa'dan gelen bol miktarda gümüşün Osmanlı topraklarında fiyatların artmasına, Osmanlı parasının değerinin düşmesine, faizciliğin yaygınlaşmasına sebep olduğu, fiyatlardaki artışların sabit gelirli askeri zümreleri doğrudan etkilediği ve bu yüzden birçok isyan çıktığı iddia edilir. Özellikle Barkan'ın bu durumu Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası olarak göstermesi, son yıllarda yapılan çalışmalarda tenkit edilmiştir.
Hamilton'un, fiyat artışlarının Avrupa'da kapitalizmin yükselişine sebep olduğu iddiası bugün kabul görmemektedir. Şevket Pamuk da, fiyat artışlarının Osmanlı tarihine etkisinin sınırlı olduğunu, bir dönüm noktası olmadığını belirtmektedir. Osmanlı İmparatorluğu, bu yıllarda azalan gelirlerini çoğaltmak için yeni vergiler koydu. Daha önce savaş zamanlarında alınan "Avarız" vergisi daimi bir vergi hâline geldi. Merkezi idare, ayrıca mahalli yöneticilerden dolaylı makam vergileri (caize, avaid, bohça) almaya başladı. Bu yüzden bir kısım yöneticiler devletin onlardan talep ettiği bu vergileri ödeyebilmek için halktan kanunsuz olarak "nalbaha", "selamlık", "aylık", "cerime", "pişkeş" gibi adlar altında vergi toplama yoluna gittiler. Ancak bu uygulamalar halkı iyice ezdi.
DÜNYA İKTİSADİ SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: 16. yüzyılda dünyanın ekonomik düzeni değişti. Akdeniz bölgesinde Hindistan bağlantılı ekonomik sistem yavaş yavaş ortadan kalktı. Osmanlılar, Portekizlilerle yaptıkları mücadele sonucunda Hindistan ticaretini bir süre daha canlı tutabildiler. Ancak XVII. yüzyıldan itibaren İngiliz ve Hollandalıların bu ticarete el atmaları Akdeniz ekonomilerine, dolayısıyla da Osmanlı İmparatorluğu'na büyük bir darbe vurdu. İran ve Rusya ticaretinde İngilizler'in oynadıkları aktif rol, bu bölgelerle yakın ilişki içerisinde olan Osmanlılar'ı olumsuz etkiledi.
Bu dönemde dünyada "ayni ekonomi"den "nakdi ekonomi"ye de geçilmeye başlandı. Bu yüzden ayni ekonomiye dayanan timar sisteminin yerini zamanla gelirlerin merkez için toplandığı iltizam sistemi aldı.
UZUN SÜREN SAVAŞLAR: Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılın sonlarında daha önce tarihinde yaşamadığı uzun süreli iki savaşa arka arkaya girdi. 1578-1590 yılları arasında İran Safevi Devleti ile 1593-1606 yılları arasında ise Avusturya ile savaştı. Yıllarca süren bu iki savaştan da bir net-i ce alınamadı. Ancak bu uzun ve yıpratıcı savaşlar Osmanlı düzeni için tahrip edici etkiler yaptı ve büyük bir buhrana girmesinin de ana sebeplerinden oldu.