Fatih'in İstanbul'u 29 Mayıs 1453'te fethi Hristiyan dünyası açısından büyük bir mağlubiyetti. Unutmamamız gereken en önemli şeylerden biri İstanbul'un dini ve tarihi açıdan Batılılar için önemidir. İstanbul, tarihte Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri ve son Roma İmparatorluğu'nun başkenti olduğu için Batılılar, tarihlerindeki en büyük felaketlerden biri olarak gördükleri İstanbul'un fethini hiç unutmadılar.
BİZANSLILARIN GÜNAHLARI
İstanbul'dan kaçanların Ege'deki adalara varmasından sonra, İstanbul'un düştüğü haberi her tarafa yayıldı. Mektuplar yazılarak hızlı gemilerle Venedik senatosuna ve papaya gönderildi. 29 Haziran akşamı haber İtalya'ya ulaştı. Mektup senatoda okunduğunda salonu derin bir sessizlik kapladı. Senato üyeleri korku ve şaşkınlık ile birbirlerine baktılar. Ağıtlar, çığlıklar birbirini takip etti. Kimisi saçını başını yolarken, kimisi de göğsünü yumrukluyordu.
Hristiyan dünyası bugün bile atlatamadığı bir şoka girmişti. Kimse bu duruma inanamıyordu. Bazıları Bizans'ın yardımına gidilmediği için Avrupa'daki Hristiyan devletleri suçlarken, bazıları da Bizanslıların işledikleri günahların sonucunda bunların olduğunu ifade ediyordu.
Hristiyanlar İstanbul'un Türkler'in eline geçmesini Romalıların Kudüs'ü yakıp yıkması, Hazreti İsa'nın çarmıha gerilmesi ve dünyanın sonu gibi insanlık tarihindeki büyük felaketlerden birisi olarak algıladılar. Haber yayıldıkça her yerde yeni bir Haçlı seferi düzenleme fikri hakim oldu. Haber papaya ulaştığında, Papa V. Nicolas, "Hristiyanlığın utancıdır bu!" diye bağırmıştı. En başta papa olmak üzere birkaç yıl heyecanla birlik sağlamaya çalışıldıysa da, bir sonuca varılamadı.
İtalya'dan Sırbistan'a herkes sıranın kendilerine geldiğine inanıyor ve korkuyordu. Vaizler şehir şehir dolaşarak halka durumu duyurdular. İnsanların günahları yüzünden Doğu Roma'nın başkentinin Türkler'in eline geçtiği, eğer insanlar dine dönmezlerse Fatih'in Roma'ya kadar geleceğini anlattılar.
AĞITLAR YAKTILAR
İstanbul'un Türkler'in eline geçmesi Hristiyan dünyasında birçok ağıt yakılmasına sebep oldu. Bir Venedik şiirinde Hristiyanlığa şöyle sesleniliyordu: "Ağıtlar yaksın, korkunç düşüşüme gökyüzü ve bütün Hristiyanlar! Bu ne biçim kader? Hristiyanlar'ı körleştiren günahım ne benim? Felaketin bana yaklaştığını görmedi mi onlar." Bir diğer anonim çağrıda da Hristiyanlar bir araya gelmeye çağrılıyordu: "Her şeye kadir Tanrım! Lütfunla Hristiyanlığa güç ver! Barış ve birlik sağla! Ne Yunanistan'da ne Asya'da ve ne Avrupa'da tek bir Türk kalmayana kadar kovalamamız için bize büyük bir ordu kurmayı nasip et!"
Zonaro'nun fırçasından Fatih'in İstanbul'a girişi.
YENİ BİR ÇAĞIN BAŞLANGICI
İstanbul'un fethi, Türkler'in daha önceki tarihlerinde eşine rastlanılmayan, dünya siyasetine yön veren bir imparatorluğun kuruluşuna vesile olacaktı. Artık bir çağ kapanmış ve yeni bir çağ açılmıştı.
İstanbul'un fethi genç padişaha sonsuz bir kudret ve otorite sağlamıştı. Osmanlı Devleti bu fethin getirdiği büyük prestijle İslâm dünyasının en parlak devleti haline geldi. Fatih, fetihten aldığı kuvvetle Osmanlı'yı dünyanın en büyük devletlerinden biri hâline getirdi. 16. yüzyılda Osmanlı'nın bir dünya gücü hâline gelmesi, Afrika'da ve Güney Asya'da Endülüs felaketine uğramak üzere olan Müslümanlığı yok olmaktan kurtardı. Balkanlar'da Ortodoksluğu yaşattı. Avrupa'da Protestanlığın yayılmasını sağladı. Osmanlı Devleti, dünyanın birçok yerinde mazlumların sesi ve kurtarıcısı oldu.
İSTANBUL'A AĞIT
İstanbul'un fethi üzerine yakılan ağıtların en ilginçlerinden biri Bizanslı tarihçi Dukas'ın yazdığı şu ağıttır:
"Ey şehir, şehir, bütün şehirlerin başı!
Ey şehir, şehir, dünyanın dört tarafının merkezi!
Ey şehir, şehir, Hristiyanlar'ın iftihar sebebi ve barbarların hezimeti!
Ey şehir, şehir, içinde manevi meyvelerle dolu ikinci bir cennet!
Ey cennet şimdi güzelliğin nerede?
Vücut ve ruhun, manevi zarafetlerinin, faydalı kuvvetleri nerede?
Solmak bilmeyen cennet yeşillikleri arasında, çok zaman evvel dikilmiş olan Hazret-i İsa efendimin, havarilerinin gömülü bulunduğu vücutları nerede?
Azizlerin, şehidlerin kalıntıları nerede?
İmparatorların cesetleri nerede?
Türkler'in şehre girmesi üzerine imparatorun son çırpınışları.
Yollar, mabetlerin avluları, üç yol ağızları, tarlalar, bağların çevreleri, bunların hepsi, azizlerin, soyluların, dindar adamların, rahiplerin ve rahibelerin kalıntıları ile doluydu. Bunlar şimdi nerededirler?
Ne büyük felaket!
Ya Rab! Bize olan bu halleri hatırına getir.
Nazar eyle ve maruz kaldığımız hakaretleri gör! Babalarımızdan kalma mirasımız yabancılara kaldı, evlerimiz başkalarının eline geçti.
Babamız yok gibi, öksüz kaldık, annelerimiz dul kadınlara döndü. Takibata uğradık, zahmetler çektik ve rahatımız kalmadı.
Babalarımız günah işlediler ve öbür dünyaya gittiler. Biz ise onların günahlarının cezasını çekiyoruz.
Bizi kullar, hükümleri altına aldılar.
Bunların elinden kurtulan olmadı.
Başımızın üzerinde bulunan taç yere düştü.
Yazıklar olsun bize! Zira günah işledik...
Şimdi şehre gelen felaketi, müthiş esareti ve acı hicreti hangi kuvvetli dil tasvir edebilecek?
Maruz kaldığı felaket Kudüs'ten Babil'e veya Asurya'ya hicret etmek gibi değildir.
Ey güneş titre! Ey arz, sen de titre ve adil hakim olan Cenab-ı Hakk'ın günahlarımız için neslimizi tamamen terk ettiğinden inle!
Bakışlarımızı gökyüzüne çevirmeye layık değiliz, yalnız yüzümüzü yere koyarak, Allah'a karşı "adilsin ve kararların adalete uygundur" diye bağırmalıyız.
Günahlar işledik, dini kurallardan uzaklaştık.
Her milletten fazla haksızlık yaptık ve bize her ne yaptıysan hakiki ve adil kararlarınla yaptın.
Böyle olmakla beraber, Ya Allah! Bize merhamet et, biz de duadan geri durmayacağız."