İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılar'ın durdurulamaması yüzünden Avrupa'da büyük bir ümitsizlik ve korku oluştu. Nitekim Makyavelli'nin bir eserinde, kitabın kahramanı "Türkler gelecek yıl İtalya'ya gelirler mi?" diye soruyordu. Kanunî'den itibaren Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa için gerçek bir tehlike oldu. Avrupalılar, 1522'de Rodos'un fethedilmesi ve 1529'daki Birinci Viyana Kuşatması ile tehlikenin nefesini iyice enselerinde hissettiler.
TÜRKLER YENİLMEZ
16. yüzyılda özellikle İtalya, Almanya ve Avusturya'da Türkler'le ilgili imaj, bitip tükenmek bilmeyen savaşlar ve Osmanlılar'ın durdurulamaz ilerleyişinin verdiği dehşetle oluştu. Türk ilerleyişinin bir türlü durdurulamaması ve savaşlarda ardı ardına başarısız olunması Avrupa'da "Türkler'in yenilmez" olduğu anlayışını doğurdu. Din adamları Türkler'in, işlenilen günahlar sebebiyle Allah tarafından gönderilmiş bir ceza, Tanrı'nın gazabı veya Tanrı'nın laneti olduğunu söylüyorlardı. 16. yüzyılda da Avrupalı anneler çocuklarını Türkler'le korkutuyorlardı. "Anneciğim Türkler geliyor" sözü o günlerden kaldı. Osmanlılar, Tanrı'nın kırbacıydı. Bu yüzden Avrupa'da "Türkler'e karşı savaşmak Tanrı'yla savaşmaktır" diyenler çıkmıştı. Avrupalılar üzerinde öyle bir yılgınlık havası doğmuştu ki, bu dünyanın Türkler'in, ahiretin ise Hristiyanlar'ın olduğu söyleniliyordu. Türk korkusu tam bir kâbusa dönüşmüştü. Osmanlılar'ın ilerlemesi yaklaşan kıyametin habercisiydi.
Fatih'in 29 Mayıs 1453 günü İstanbul'a girişi.
Osmanlılar'ı durduramadıkları için acizliklerini örtmek, kendi toplumlarına moral vermek için kuyruklu yıldızdan depreme, tuhaf doğumlardan çekirge felaketi haberine kadar herşeyi Türkler'e bağladılar. Haberlerden yakın zamanda Türkler'in yenileceğini mucizevî işaret olarak çıkarıp, toplumlarını kandırıp, oyaladılar. Türk ismi Avrupalılar için şeytan, dinsiz ve barbar manasına gelmekteydi. Türk ismi Avrupalılar için şeytan, hain, dinsiz ve barbar manasına gelmekteydi. Avrupalılar düşüncelerini kitaptan resme her şeye yansıttılar. Türk askerlerinin şeytana benzetildiği veya Şeyhülislâm şeytanın kafasını okşarken gösterilen resimlere rastlanılır. Türkler Avrupa'da "Korkunç Türk", "Müthiş Türk", "dinsiz Türk", "hain Türk", "çağımızda Avrupa'nın karabasanı" gibi sıfatlarla da nitelendirildiler.
Türkler Avrupa'da bale, tiyatro, opera, halk şarkılarına, şiirlere, hikâyelere de konu olmuşlardır. Bunun sebeplerinden biri, Osmanlı tehlikesine karşı halkı canlı tutmak ve Hristiyanlığa karşı olan tehdidi bertaraf edebilmek için siyasi bir kalkan yaratmak iken, diğeri Türkler'in gündemden hiç düşmeyen ve merak uyandıran bir konu olmasından dolayıdır.
Avrupalı aydınlar yazdıkları eserlerde Türk korkusunu azaltmak için uğraştılar. Aydınlar, Osmanlı İmparatorluğu'nu nasıl yıkmak gerektiğine dair eserler yazdılar. Erasmus bu konuda "Osmanlı İmparatorluğu'nun büyüklüğü insanları korkutmamalıdır. Roma ve Büyük İskender'in imparatorlukları da çok büyüktü ve yenilmez oldukları sanılırdı. Hâlbuki bugün yoklar. Yıkılıp gittiler." demektedir.
Makyavelli, İtalyan Tiyatrosu'nun Adamotu (Mandragola) isimli komedyasında Türkler'e öcü ve doğaüstü varlıklar olarak bakılmasını eleştirip, Osmanlı İmparatorluğu'nun gerçekçi ve akılcı metotlarla yenilmesi gereken bir düşman olduğunu belirtir.
Osmanlılar yaydıkları korku yanında bazı Hristiyanlar içinse "ümit" anlamı taşıyorlardı. Vergi yükünden ezilen veya dini anlayışını tam olarak yaşayamayan bazı Hristiyanlar ise krallık ve prenslik idaresi altında olmaktansa Türk idaresinde yaşamayı tercih ediyorlardı.
ALMAN BASINININ TÜRK DÜŞMANLIĞI
Asırlardır Türk-Alman ilişkilerine bakıldığında da medya tarafından hazırlanan ve sunulan imaj belirleyici rol oynamıştır. Almanlar, asırlardır basın yoluyla hakkımızda Avrupa'da olumsuz kamuoyu oluşturuyor.
Yeniçağ döneminin en önemli ve temel medya aracı gazetenin öncüsü kabul edilen el ilanları, yani bildirilerdi. Avrupalılar'ın Türklere bakışını şekillendiren el ilanlarıyla din, devlet ve savaş propagandası yapılarak Türk düşmanı imajı oluşturulmuştur. Türkler'le ilgili hakaret ve olumsuz sözler de kalıp niteliğinde kullanılmış ve düşman imajı pekiştirilmiştir.
Görselliğin ön planda olduğu el ilanları gazete işlevi görerek Alman toplumuna birçok haberi aktarmıştır. Türklerle ilgili haberlerde propaganda amaçlı yayınlanan el ilanları sayesinde bir yandan "düşman Türk" imajı" pekiştirilmiş, diğer yandan tüm dikkat ortak düşman olan "Türk"e yönlendirilerek Almanların içindeki problemlerin üstü örtülmüştür. Leyla Coşan'ın eserlerinde bu konu teferruatlı olarak anlatılır.
İSTANBUL'UN FETHİNİ HAZMEDEMEDİLER
İstanbul'un fethi dünya tarihinin en büyük olaylarından biridir. Ancak Batı hâlâ bu fethi unutamadı. Son Roma İmparatorluğu'nun başkentinin elimize geçmesini hiçbir zaman hazmedemediler. İstanbul'un Türkler'in eline geçmesi Hristiyan dünyasında birçok ağıt yakılmasına sebep oldu. Hristiyanlar İstanbul'un Türkler'in eline geçmesini Romalılar'ın Kudüs'ü yakıp yıkması, Hazreti İsa'nın çarmıha gerilmesi ve dünyanın sonu gibi insanlık tarihindeki büyük felaketlerden birisi olarak algıladılar.Osmanlı tarihi uzmanı Japon Prof. Yuzo Nagata, 24 Mart 2000'de Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajda ilginç bir anısını anlatmıştı: "Size acı ve çarpıcı bir anımı aktarayım. 1960'larda Amerikalı bir Türkologla Galata Köprüsü'nden geçiyorduk. Durdum ve "İstanbul'a bak, ne kadar güzel" dedim. Amerikalı da "Evet, bir de Türklerin olmasa", diye karşılık verdi."
YARIN
OSMANLI DÜNYA SİYASETİNE NASIL YÖN VERDİ...
AFRİKA'DAKİ MÜSLÜMANLARI OSMANLI KORUDU...