Dini bayramlar, Müslümanlar'ın Medine'ye hicretinden sonra 624'te başlamıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nda Zilhicce ayının birinci gününün tespitiyle Kurban Bayramı'nın ne zaman başlayacağı belli olurdu. Ramazan'ın başlangıcını, bitişini, Kadir Gecesi'ni ve Kurban Bayramı'nın ne zaman olduğunu belirlemek İstanbul Kadısı'nın göreviydi. Kadı bu günleri tespit ettikten sonra saraya bildirir, daha sonra da halka ilan edilirdi. Saraya bu günleri bildiren İstanbul Kadısı yüklü bir miktarda bahşiş alırdı.
Arife günü ikindiden itibaren Kurban Bayramı'nın dördüncü günü akşamına kadar her gün top atılırdı. Bu toplar genellikle Tersane'den ve Donanma'dan ateşlenirdi. Bazen limanda bulunan başka milletlere ait gemiler de top atarlardı. Kurban Bayramı öncesi arife gecesi bütün cami ve mescitlerin kandilleri yakılırdı. Tahirü'l- Mevlevi 1921'deki bir yazısında eski bayramları anlatır.
OSMANLI DÖNEMİNDE BAYRAMLAR
İstanbul başta olmak üzere her şehirde arife günü hamamlar sabaha kadar açık olurdu. Genelde hamam işi son güne bırakıldığı için hamamlarda iğne atsan yere düşmezdi. Şekerci dükkânları da geç vakte kadar çalışırdı.
Bayram sabahı gün ağarmadan davulcular namaz için halkı uyandırırdı. Aile reisleri erkek çocuklarını da alarak camiye gider ve sabah namazını kılarlardı. Namazdan sonra genelde birbirini tanıyan insanlar bayramlaştıktan sonra mezarlığın yolu tutulurdu. Mezarlıkta ölmüş büyüklere dualar edildikten sonra herkes evine giderdi. Büyüklerin ellerini öpen çocuklar, daha sonra yeni elbiseleri ile komşuları dolaşırlardı. Bu ziyaretlerde el öpen çocuklara bayram harçlığı ve mendil verilirdi.
Mahalle bekçileri ve Ramazan davulcuları ev ev dolaşarak bahşişlerini toplarlardı. Eğer mendil ve kumaş verilirse bu bir sırığa bağlanırdı. Bunların ardından tulumbacılar, daha sonra da çöpçüler ziyarete gelirdi.
Memurlar bayramlaşmak için kendi çalıştıkları yerin amiri olanların evlerine giderlerdi. Ancak bu durum çok masraflı olduğu için Tanzimat'tan sonra 1845'te bir karar alınarak bu uygulamaya son verilmişti. Bu tarihten sonra memurlar amirleriyle işyerlerinde bayramlaştılar. Bayramın bitmesinden sonra resmi dairelerdeki memurlar işyerlerinde önce kendi aralarında bayramlaşır, ardından da bayram tebriği için önce müdürlerinin, daha sonra da müdürleriyle birlikte bakanlarının yanına giderlerdi. Bu işler bittikten sonra farklı dairelerin memurları birbirlerini ziyaret ederek kendi aralarında bayramlaşırlardı.
Resmi bayramlaşmalar ise bayramdan önce başlardı. Tanzimat'tan sonra çeşitli günlerde olduğu gibi bayramlarda da bir mektup veya telgraf ile bayram tebriği başlamıştı. Memurlar, amirlerinin ve padişahın bayramını mektup veya telgraf ile kutlarlar ve sadakatlerini arz ederlerdi. Bayram tebriği gönderenlerin bir listesi yapılarak padişaha sunulurdu. Daha sonra bunlara tebriklerinden duyulan memnuniyeti belirten cevap yazısı gönderilirdi. Bayram tebriğini yalnız Müslümanlar yapmazdı. Ermeni patriğinden Keldani patriğine, Ortodoks metropolitlerden Karadağ prensine kadar herkes padişaha bayram tebriği için yazı yazardı.
İŞGAL İSTANBUL'UNDA BAYRAM
Bayramdan önce subaylara ve memurlara birer maaş ikramiye dağıtılırdı. Devlet hazinesi zor durumda olduğu dönemlerde bazen bu ikramiye yarım maaşa düşürülmüş, bazen de hiç verilmemişti. 1914-1918 arasındaki Birinci Dünya Savaşı yılları, memurların ikramiyelerini hiç alamadığı veya yarım aldığı dönemdi.
Yine devletin zor durumda olduğu zamanlarda bayram tatilleri kısa tutulmuştu. 1919 Kurban Bayramı'nda İstanbul işgal altında bulunduğu için bayramın üçüncü ve dördüncü günleri devlet daireleri açılmış ve bütün memurlar işlerinin başında bulunmuştu.
Ertesi yılki bayramda ise işgal güçleri kutlamalara müdahale etmişlerdi. Tuzla'nın Müslüman mahallesinde bayramın ilânı için silah atılınca İngilizler tarafından arama yapılıp, silahlarla birlikte halkın bazı eşyaları ve ziynetleri de alınmıştı.
İŞGAL ALTINDAKİ İSTANBUL'DA HİNTLİ MÜSLÜMAN ASKERLERLE BAYRAMLAŞMA
İsmail Hakkı Sunata, "İstanbul'da İşgal Yılları" isimli hatıralarında Hintli Müslüman askerlerle ilgili üniversitede geçen ilginç şu bayram anısını anlatır: "Darülfünun binasının yarı kısmına yerleştirilen Hintli İngiliz askerlerinden bazıları, araya yapılan tahta bölmeleri zemin katta aralayarak bizim tarafa geçiyormuş, akşamları saat beşten sonra. Hademeler haber verdi bana. Bir akşam konuşabilmek üzere ben de beşten sonraya kaldım. Üç tanesi geldi. Konferans salonuna aldık. Anlaşamıyoruz. Bana Hindistan'da çıkan Müslüman gazetelerini getirdiler. Farsça ve Arapça kelimelerin yardımıyla anlaşmaya çalıştık. Tabii yarım yamalak. Koca kavuklarına rağmen iyi insanlar. Bizden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlar. Öyle seziliyor ki İngilizlerden onlar da memnun değiller. Mecusilerden nefret ediyorlarmış. Alt katta bir odayı cami yapmışlar. Orada namaz kılıyorlarmış. Dışarıya bırakmıyorlarmış. Bizim camileri soruyorlar.
Bugünlerde Ramazan geçti. Bizim Hintli İngiliz askerlerin üçü, bayram namazı için Beyazıt Camii'ne gitmeyi istediler. Ben de binada yatan odacılardan birine bunları bayram namazına götürmesini söyledim.
Bayramdan sonra vazifeye geldiğim zaman Müslüman Hintlilerin hepsinin kaldırıldığını, yerine Mecusi Hintli askerlerin getirildiğini gördüm. Aradaki tahta perdeler kuvvetle tamir edilmiş ve ara kapatılmıştı.
Odacılara ne olduğunu sordum. Bayramın birinci günü Hintli Müslüman askerleri almışlar, Beyazıt Camii'ne götürmüşler erkenden. Bunlar ta... ön safa mihrabın önüne varmışlar, imamın arkasında birinci safta oturmuşlar. Bayram namazında hatip minbere çıkarak hutbe okumuş, sonra inmiş, bayram namazını kıldırmış. Namaz ve dua bittikten sonra bunlar kalkıp, namaz kıldıran hatibin elini öpüp bayramlaşmışlar. Bunu gören bir cami dolusu halk da onlarla bayramlaşmaya kalkmış. Ve bu kadar halkın bu şekilde üç Hintli Müslüman askerle bayramlaşmaya kalkması ve arada bir tekbir getirilmesi heyecan yaratmış cemaatin dağılmasını geciktirmiş. Hadise dışarıya aksetmiş. Bunların camiye kaçtıklarını İngilizler haber almış. Bu yüzden Müslüman Hintli askerler Darülfünun'dan alınmış, yerine Hintli Mecusi askerler getirilmiş. Galiba tembih edilmiş olacak ki Mecusi askerler bizim tarafa sert sert bakıyorlar".