Bourbon hanedanının kurucusu ve Fransa'nın en önemli krallarından Dördüncü Henri 1589-1610 yılları arasında hükümdarlık yaptı. Döneminde Fransa siyasi ve ekonomik açıdan büyüdü.
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN FİKİR BABASI
Dördüncü Henri, Avrupa Birliği'nin fikir babalarından biriydi. O sırada Osmanlı tahtında Üçüncü Mehmed vardı ve Osmanlı Devleti, Fransa'ya her türlü desteği veriyordu.
Zinkeisen, tarihinde kralın planını teferruatlı olarak anlatır.
Fransa kralı, asrın sonlarında Avrupa devletlerini bir "Hristiyan Cumhuriyeti" altında birleştirmek için bir proje hazırlattı.
Büyük projeyi hazırlayan dönemin önemli devlet adamlarından Rosny Baronu ve Sully Dükü Maximilien de Béthune idi.
Proje dükün "Les Economies Royales de Sully" isimli hatıralarında mevcuttur. Proje, Mémoires des sages et royales Oeconomies d'Estat de Henry-le-Grand" adıyla da daha sonra yayınlanmıştır. Dük projenin maksadını "Bu büyük savaşçı ve siyasetçi hükümdarın asıl amacı bütün Hristiyanları barış içinde birleştiren ve inançsızlarla ise her zaman savaş halinde bulunacak bir devlet kurmaktı" şeklinde açıklar.
TÜRKLER AVRUPA DIŞINA
Plana göre Osmanlı, Avrupa'dan kovulacak, inançsızlara karşı sürekli ve bütün Avrupa devletlerinin ortak gücüyle savaş sürdürülecekti. Türkler, bir yıl içinde ya Hristiyan olacaklar veya servetleriyle birlikte istedikleri ülkeye göç edeceklerdi.
Konfederasyonda yer alıp da ortak değerlere saygı göstermeyen muhteris Hıristiyanlara karşı da mücadele edilecekti.
Projede savaş Avrupa Konfederasyonu'nun ana amacı ve en etkili birleştirici unsuru olarak görülüyordu. Avrupa devletleri arasındaki güç dengelerini oluşturma ve bu "Avrupa Hristiyan Cumhuriyeti"nde ebedi barışı sağlama kisvesi altında aslında Osmanlı sultanının Avrupa topraklarındaki hükümdarlığını yok etmek, Habsburg hanedanının gücünü azaltıp, Fransa hegemonyasını kurmak amaçlanmıştı.
Avrupa Hristiyan Cumhuriyeti, 3 ayrı grupta toplanan 15 bağımsız devlet olarak planlanmıştı. Projenin asıl amacı olan Avusturya hanedanının zayıflatılmasını sağlayabilmek için şu teklif ediliyordu: Napoli'nin tamamı ebediyen Vatikan'a bağlanacaktı ve kaysere bunun karşılığında Helvetia (İsviçre) ve Belçika cumhuriyetleri üzerindeki hâkimiyet bırakılacaktı. Buna göre Macaristan, Almanya'nın ve İtalya'nın, hatta Hristiyan âleminin büyük bir bölümünün Türkler'in imparatorluğuna karşı en güçlü kalesi olarak kabul edilmek zorunda olduğundan, burayı ayrı bir seçim ülkesi olarak Hristiyan Avrupa'nın en güçlü sekiz hükümdarının, yani papanın, kayserin ve Fransa, İspanya, İngiltere, Danimarka, İsveç ve Lombardiya krallarının müşterek seçim hakkı aracılığıyla, eski Macaristan Krallığı'ndan kalanlara hemen Avusturya Arşidüklüğü'nü ve İstirya, Karinyola ve Karinya düklükleri ile daha sonra duruma göre eski Macaristan'ın diğer kısmını ve Erdel, Slovenya, Bosna ve Hırvatistan'ı da ekleyerek mümkün olduğunca güçlü hâle getirmek gerekiyordu.
Aynı şekilde yine Almanya için yalnızca Türkler'e karşı değil Ruslar'a ve Tatarlar'a karşı da bir set oluşturan Lehistan da ele alınmalıydı. Söz konusu sekiz devlet, Lehistan'ı bu yüzden özel himayeleri altına almalı; Lehistan ve komşuları arasındaki tüm anlaşmazlıkların ortadan kaldırılması için uğraşmalı ve Lehistan'ın Osmanlı topraklarına doğru mümkün olduğunca genişletilmesini sağlamalıydılar.
Türkler'le en geniş sınırlara sahip olduğu için saldırılarına en fazla maruz kalabilecek Venedik'in de komşuları ile çıkabilecek muhtemel anlaşmazlıklar, Fransa Kralı ve Helvetia Cumhuriyeti tarafından kurulacak bir hakemler kuruluna bırakılmalıydı.
Papanın hâkimiyeti altında kurulacak yeni İtalya Devletler Topluluğu, Vatikan'a, Lombardiya Krallığı'na ve Venedik Cumhuriyeti'ne ait olmayan tüm diğer küçük prensliklerden ve şehirlerden teşkil edilecekti.
RUSYA'YA AVRUPA'DA YER YOK
Kral, tebaası üzerinde dünyanın herhangi bir hükümdarından daha fazla hâkimiyet kuran Rus Çarı'nın bu Avrupa Hristiyan Cumhuriyeti'nde olmasını istemiyordu.
Çar'ın topraklarının büyük bir kısmının Asya kıtasına ait olduğunu söylüyordu.
Ayrıca emri altında bulunan tebaa, kimi zaman öylesine barbar, vahşi ve kaba halklardan oluşuyordu ki Avrupa'daki halklarla kaynaşmaları mümkün değildi; buna bir de kısmen hâlâ putperestliğin yanlışlıklarına bağlı olmaları veya Hristiyanlığa geçtikten sonra bile Avrupa Hristiyan Cumhuriyeti'nde geçerli olan Hristiyan mezheplerinin öğretilerinden ve geleneklerinden çok uzak olmaları ekleniyordu ki, bu açıdan da bir birleşme düşünülemezdi.
Avrupalı devletler arasındaki anlaşmazlıklara çözüm bulmak ve çıkacak muhtemel çatışmaları önlemek için günümüzdeki La Haye Adalet Divanı gibi bir yüksek mahkemenin kurulması düşünülmüştü.
Ayrıca 15 devletten dörder temsilcinin katılmasıyla oluşacak 60 kişilik bir konsey oluşturulacak ve bunlar Nancy, Metz veya Köln gibi Avrupa'nın ortasındaki şehirlerde yirmişer kişilik gruplar halinde toplanacaklardı.
Genel toplantı ise Hristiyan Cumhuriyeti'nin Senatosu adını olacaktı.
117 gemi, 215 top, 220 bin piyade ve 53.800 süvariden oluşan Avrupa Haçlı ordusu da kurulacaktı. Ordu, Fransa Kralı'na en üst komutan olarak itaat edecekti.
Fransa, projeyle ilgili İngiltere Kraliçesi, Papalık, Lehistan Kralı, Branderbourg, Palatinet, Köln, Mainz elektörleri, Bohemya ve Erdel prensleri, Venedikliler ve Savoy dükü ile temasa geçti. Avusturya projeye sıcak bakmadı. Avusturya'ya karşı küçük hükümdarların yardım vaatlerini aldığı Schäbisch-Hall hükümdarlar konseyi toplandı.
Ancak IV. Henri, 1610'da hasta olan Sully Dükü'nü ziyarete giderken bir suikast sonucu öldürülünce proje tarihin tozlu sayfalarına karıştı. Sully Dükü, "Kral öldürülmeseydi konfederasyonun kurulmasına çok yaklaşmıştık" der.
***
Osmanlı topraklarını işgal planı
1609 sonlarında Dördüncü Henri'nin eline Osmanlı topraklarını nasıl ele geçireceğine dair bir plan geçmişti.
Planı yapan Giovanni Fantin Minotto adında Girit'li bir Rum'du. Minotto, 18 yıldır sürekli olarak ve kimi zaman da hayatını tehlikeye atarak bilhassa Sakız Adası'nda ve Takımadalar'da, hatta belki de Mora'da, Rumlar'ın topluca ayaklanmaları amacıyla gizli bağlantılar kurduğunu ve her yerde faaliyetlerini desteklemek üzere büyük bir gönüllülük ve özlemle karşılaştığını bizzat söylemekteydi.
Avrupa'da Osmanlı'ya ait tüm toprakların fethedilmesi, dolayısıyla da İstanbul'daki Hristiyan imparatorluğunun tekrar kurulması veya harekâtı genişletmek için öncelikle önemli yerlerin ele geçirilmesini planlamıştı.
Sakız Adası'ndan ve başka yerlerden kralın sancağı altında seve seve hayatlarını vermeye razı olacak en az 50-60 bin kadar Rum toplamayı vaat ediyordu. Kralın belirtilen yolda Bizans İmparatorluğu'nun kolayca efendisi ve hükümdarı olabileceğinin garantisi olarak oğullarının ve kendi hayatını ortaya koyuyordu.