İkinci Meşrutiyet döneminin şeyhülislamlarından Musa Kâzım Efendi döneminde, Ramazan'ın 28'inde İstanbul Kadısı ile fetva emini gelerek bir şahidin Ramazan'ın bittiğine dair hilali gördüğünü söylemişlerdi.
Bu duruma hiddetlenen şeyhülislam ise "Bu adamın şahitliğini kabul etmeyin. Sonra tarih Musa Kâzım'ın şeyhülislamlığında Ramazan'ı 28'e indirdi diye kaydeder" demiş ve ertesi günü bayram kabul etmemişti
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ramazan'ın ne zaman başlayıp, biteceği şimdiki gibi günler önceden belli olmazdı.
Astronomi bugünkü kadar gelişmediği için insanlar Ramazan'ın başlangıcını belirlemek için açıklık yerlerde gökyüzünü takip ederek yeni ayın doğuşunu beklerlerdi. Nesimi Yazıcı Osmanlı döneminde "Rüy'et-i Hilal Meselesi"ni teferruatlı olarak araştırmıştır.
RAMAZAN'IN BAŞLANGICI
Ramazan hilalini tespit edebilmek için başta devlet görevlileri olmak üzere insanlar büyük bir çaba içerisine girerler ve bunun için kısa süreli seyahatler gerçekleştirirlerdi.
Ramazan veya bayramlar eski bir gelenek olan "Rü'yet-i Hilal'le", yani hilalin görülmesiyle başlardı. Osmanlı döneminde kullanılan Hicri takvime göre ayların başlangıcı yeni ayın görülmesi ile başlardı. Ayın dünyanın çevresinde dolaşmasının 29,5 günde tamamlanmasından dolayı, aylar bazen 29 bazen de 30 güne denk gelmekteydi.
Şaban ayının son günlerinde takvimleri hazırlamakla görevli müneccimler, Ramazan'ın başlangıcının ne zaman olacağını yetkililere bildirirdi. Ancak her zaman müneccimlerin dediği tarih esas alınmazdı.
Peygamberimiz'in "Hilal'i görmedikçe oruca başlamayın. Onu tekrar görünce bayram yapın. Eğer hava kapalı ise içinde bulunduğunuz ayı 30 güne tamamlayın" şeklindeki hadisinden dolayı Bolu, Bursa, Edirne gibi denizden yüksek yerlere gönderilen devlet görevlilerinin veya halktan bazı insanların hilalin görüldüğünü bildirmesi ile Ramazan başlardı.
Hilali görmek yetmezdi, şahit de istenirdi.
Hilal'i görenler şahitleriyle birlikte mahkemeye giderek, durumu bildirirlerdi.
Bu konuda iki kişinin şahitliği gerekirdi.
Durumun araştırılması sonucunda, mahkemeye gelenlerin dedikleri doğru çıkar da Ramazan'ın başladığına veya bitip de bayram olduğuna karar verilirse, haberi getirenler ve şahitleri yüklü miktarda ödül alırlardı.
Ramazan'ın bitişinde de aynı durum söz konusu olurdu. Ramazan'ın 29. günü hilal görülmezse Ramazan 30 gün kabul edilir, bayram ertesi gün başlardı. Buna "tekmil-i selasin" denilirdi.
KANDİLLER YAKILIRDI
Ramazan ayının başlangıç ve bitişini, Kadir Gecesi'nin ne zaman olduğunu tespit etmek İstanbul Kadısı'nın göreviydi.
Kadı'nın görevlendirdiği insanlar özellikle minarelerden hilali gözetlerlerdi.
Hilal'i gördüklerinde şahitleriyle birlikte kadının huzurunda mahkeme kurulurdu.
Hilal'i görenler "Şu saatte gördüm. Bu gece Ramazan'ın başlangıcıdır. Şahadet ederim" dedikten sonra şahitlerin de ifadeleri ile durum kesinleşince Ramazan başlardı.
Bütün bu işler gizlilik içerisinde yapılır, durumla ilgili bir bilgi dışarıya sızdırılmazdı.
Bu sırada Ramazan'ın başladığını halka duyuracak mahyacılar mahkemenin dışında beklerlerdi.
Ramazan'ın başlangıcı bu şekilde tespit edildikten sonra durum sadaret, yani başbakanlık kanalıyla padişaha bildirilirdi.
Padişahın onayından sonra Ramazan'ın başlangıcının hükm-i şer'i, yani şeriatın emrettiği gibi tespit edildiği halka duyurulurdu.
Cami minarelerinde kandillerin yakılması durumun halka ilanıydı.
Şaban ayının sonunda havanın kapalı olması yüzünden hilal görülemezse, durum karışırdı. Böyle bir durumda devletin ilan ettiği günde Ramazan başlardı.
Ramazan ayının başlaması ile birlikte tüm cami ve mescidler, özellikle de minareler aydınlatılırdı.
BAŞLANGIÇ VE BİTİŞ TARTIŞMALARI
Ramazan'ın başlangıç ve bitişinin tespitinde ilginç olayların yaşandığı yıllar olmuştu. 1812 Ramazan'ının başlangıcının tespitinde sorun yaşanmıştı. Hafız Hızır İlyas Ağa "Letaif-i Enderun" isimli kitabında şöyle anlatır: "Yeni ay çıktı mı, çıkmadı mı diye tartışmalar oldu. Oruç tutanlar tutmayanları ayıpladı. Bazı kişiler 'Hilal-i şehri, yani ayın başlangıcını şehrin içinde ne görmüş var, ne tutmuş' dediler.
Saraydaki Sofu Tiryaki Mehmed Ağa gibiler ise hilali gözleriyle görmedikçe sigarayı ve kahveyi her şeyden üstün tutuyorlardı.
Amma bir gün sonra Ramazan'ın gerçekten o gün başladığı ortaya çıkınca 'Eyvah' dediler." Zaman zaman Ramazan'ın başlangıcı ile ilgili ilginç durumlar meydana gelmişti.
Kâmil Miras, "Ramazan Sohbetleri" ile ilgili kitabında böyle bir durumu anlatır:
"Ramazan'ın 29 gün olduğu bir yılda yazar Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi'nin konağındayken enteresan bir gelişme yaşanır.
İftar sofrasındayken İstanbul kadısı ile fetva emini gelerek bir şahidin Ramazan'ın bittiğine dair "Şevval Hilali"ni gördüğünü söylerler. Böyle olursa Ramazan 28 güne inecektir. Hiddetlenen şeyhülislam, "Bu adamın şahitliğini kabul etmeyin. Sonra tarih Musa Kâzım'ın şeyhülislamlığında Ramazan'ı 28'e indirdi diye kaydeder" dedi ve ertesi günü bayram kabul etmeyip, oruç tutturdu.
***
RAMAZAN TEDBİRLERİ
RAMAZAN'DA halkın sıkıntıya uğramaması için devletin üzerinde durduğu en önemli mesele yiyecek sıkıntısı çekilmemesi ve gıda fiyatlarının artmaması idi. Ramazan ayı dolayısıyla gıdaların satılacağı fiyatlar devlet tarafından belirlenir ve bu fiyatların üzerinde satış yapılmaması için görevliler teftişlerde bulunurlardı.
Üzerinde en çok durulan iki yiyecek vardı: Ekmek ve et. Ramazan dolayısıyla çıkarılacak ekmek, simit ve çöreğin ne şekilde ve içine neler konularak pişirileceği devlet tarafından kararlaştırılarak fırıncılara duyurulurdu.
Ramazan'da satılacak ekmek numunesi padişaha gösterilerek onayı alınır, daha sonra fırıncılardan ekmeğin belirlenen numuneye göre hazırlanması istenirdi. Aynı zamanda satılacağı fiyat da Şaban ayının son günlerinde fırıncılara ilan edilirdi.
Önemli bir diğer gıda maddesi olan etin üzerinde de sıkı sıkı durulurdu.
Halkın Ramazan'da artan et ihtiyacının karşılanması ve et sıkıntısı çekilmemesi için özellikle Trakya'dan İstanbul'a koyun getirtilirdi.
Yiyeceklerle ilgili zam yapılması gereken bir durum varsa, uygulanmaz, zam Ramazan ayından sonraya ertelenirdi.
Halkın Ramazan'da sıkça gittiği Bâyezid, Süleymaniye, Sultanahmet, Eyüp ve Ayasofya camilerinin etraflarındaki yol ve kaldırımlar önceden tamir edilirdi.
Ramazan ayında padişahlar sıkça gezerek halkın durumunu yakından takip edeceği için, geçecekleri güzergâhlara özel önem verilir, buraları elden geçirilirdi.