1492'de Amerika'nın keşfinden sonra İspanyol ve Portekizliler, Güney ve Orta Amerika'yı sömürgeleştirmişlerdi.
İspanyollar, Meksika ve günümüzde ABD'nin bazı eyaletlerinin bulunduğu bölgelere de hakim oldular. Kıtanın altın ve gümüşleri Avrupa'ya taşındı.
İspanyollar, İngilizleri uzun süre Amerika'dan uzak tuttular.
Ancak 16. yüzyılın sonlarında Kraliçe Elizabeth döneminde İngilizler Amerika'yı kolonileştirmeye başladılar. 1588'de İspanyol donanmasını mağlup edince önleri açılmıştı.
İngiltere'de iktidar mücadelesini kim kaybettiyse (Püritenler, Katolikler), henüz kolonileşmenin yeni başladığı Amerika Kıtası'na, yani Yeni Dünya'ya giderek, şanslarını denediler.
İngiltere, zamanla daha da kuvvetlendi.
Fransa ve İngiltere'nin Amerika'daki sömürgelerine de hakim oldu.
Amerika'daki koloniler vergilerini verip, krala itaat ettikleri sürece özerk olarak yönetiliyorlardı. Ancak 18. yüzyılın ikinci yarısında İngilizler'in ardarda koydukları vergiler ve üst perdeden bakışları kolonilerin dayanışmasına yol açtı.
1773'te Amerika'da çıkarılan çay yasası ise Amerikan bağımsızlık savaşı yolunda önemli bir adımdı. 1774'te ve 1775'te koloniler Philadelphia'da iki kongre tertip ettiler. Kuzeydeki koloniler bağımsızlık yanlısı tavır takınırken, ortadaki güneyli koloniler İngiltere ile mevcut statükonun korunmasından yana olan muhafazakâr Dickinson'ı desteklediler.
Dickinson'un etkisinde kalan kongre o yıl bağımsızlık istemediğini beyan etmişti. Ancak İngilizler'in katı tutumu ve Jefferson, Franklin, Washington, Paine gibi isimlerin halkı bilinçlendirmek için verdikleri çaba Amerikalılar'da bağımsızlık hevesinin doğmasına yol açtı.
2 Temmuz 1776'da kongre bağımsızlık için oylama yaptı. Bağımsızlık metni kongre tarafından kabul edilince, ABD resmen 4 Temmuz 1776'da bağımsızlığını ilan etmişti. İngiltere'ye göre kolonilerin bu tavrı imparatorluğa karşı isyandı.
İngiliz ordusunda eski bir subay olan General George Washington önderliğinde mücadele eden Amerikalılar'a, Fransızlar da 1778'de İngiltere'ye savaş açarak destek verdiler. Fransa'nın bu desteği vermesinde 13 Amerikan kolonisinin oluşturduğu ordunun 1777'de Saratoga'da İngilizleri yenmesinin büyük etkisi olmuştu. Amerikalılar 1781'de Yorktown'da İngilizleri yenerek savaşı kesin zaferle noktaladılar.
İngiltere'ye bağlı Kanada ile ABD sınırının tespiti yüzünden uzun süren müzakereler neticesinde 3 Eylül 1783'te imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere Amerika Birleşik Devleti'nin bağımsızlığını onayladı.
Amerika bağımsızlığını ilan ettikten sonra, devletin nasıl yönetileceği büyük bir problem oldu. Koloni döneminin geleneğiyle, yerel idareler güçlüyken, Washington'daki merkezi idarenin yetkileri çok kısıtlıydı. Ayrıca devlet tam olarak oturmadığından ülke içerisinde yetki karmaşası vardı. Devletin kurulduğu ilk yıllarda, İngiliz geleneğinin devam etmesini isteyen güneyliler federal hükümetin yetkilerin artırılmasını isterken kuzeyliler mahalli idarelerin yetkilerinin genişletilmesinden yanaydılar. Nihayet uzun tartışmaların sonunda bir uzlaşmaya varıldı ve anayasa 1787'de kabul edildi ve 1790'da yürürlüğe girdi. Bu yeni anayasa ABD'ye devlet görünümü kazandırmıştı.
Eyaletler iç işlerinde serbest olmakla beraber dış politikada merkezi hükümet söz sahibi olacaktı.