Çok eski dönemlerden itibaren fırtına İstanbul'da defalarca hasara yol açmıştır. Bizans döneminde 647'de patlayan büyük bir fırtınada birçok gemi batmış, ağaçlar köklerinden sökülmüş, evlerin damları uçmuştu. 968 yılında uzun süren fırtına ise evlere, bahçelere ve tarlalara büyük zarar vermişti.
18. yüzyılın sonlarında İstanbul.
FIRTINADAN BATAN GEMİLER
İkinci Bâyezid döneminde 1490'da patlayan fırtına şehri harabeye çevirdi. Teodosius Sütunu'nun İkinci Bâyezid döneminde bir fırtınadan sonra yıktırıldığı söylenir. Kanuni döneminde 11 Ağustos 1554'te patlayan şiddetli fırtınada deniz kabarıp, dereler taşınca köyler sular altında kaldı. Ağaçlar devrildi, hayvanlar sel sularıyla sürüklendi, gemiler ve kayıklar battı, birçok insan boğuldu.
1663 Kasım'ında meydana gelen deprem ve aynı zamanda patlayan fırtınayla birlikte İstanbul'a büyük zararlar verdi. 5 Haziran 1690'da ikindiden sonra başlayan şiddetli rüzgâr yüzünden kabaran dalgalar, İstanbul'da hayatı altüst etti. Sahildeki tekneler birbirine çarparak parçalanırken, Üsküdar ve Beşiktaş arasında birçok kayık ve gemi batınca yüzlerce insan boğuldu.
Üçüncü Osman (1754-1757) döneminde şiddetli fırtınaya yakalanan bir Mısır kalyonu geceleyin Kumkapı'da karaya oturdu. Dalgaların şiddetinden gemideki 600 kişi çıkartılamadı. Padişah bizzat sahile gelerek kurtarma çalışmalarını takip etti. Tersane'den mavnalar getirtilerek yolcular zar zor kurtarıldı. Üçüncü Osman, bu olay üzerine Ahırkapı'da bir fener yaptırttı.
Birinci Abdülhamid.
BİNLERCE İNSAN ÖLDÜ
Birinci Abdülhamid'in hükümdarlığı döneminde meydana gelen büyük fırtına Taylesanizâde Hafız Abdullah Efendi'nin tarihinde genişçe anlatılır. 21 Şubat 1785'te İstanbul'da önemli bir cenaze vardı, padişahın oğullarından Şehzâde Murad vefat etmişti. Sakin bir hava vardı. Ancak şehzâdenin cenazesinin mezara konduğu sırada hava birden fırtınaya dönüştü. Fırtına evlerin çatılarını, kiremitlerini, tahta çıkmalarını uçurdu. En büyük felaket denizde yaşandı. Gemi ve kayıklar birbirine girdi, birçoğu battı. Binlerce kişi denize düştü. Sarayburnu'ndan, yani Eminönü'nden Samatya'ya kadar olan bölgede bulunan balıkçı kayıklarından 169'u batmış ve içindeki insanlar denize dökülmüştü.
İstanbul balıkçıları.
Fırtına geçtikten sonra talihsiz balıkçı ve yolcuların cesetleri Yedikule açıklarında görülmeye başlandı. Denizden 3 bine yakın ceset çıkarılmıştı. Bu, felaketin sadece Eminönü ile Samatya arasındaki bilânçosuydu. Haydarpaşa'dan İzmit'e kadar olan bölge de fırtınadan etkilenmiş, sayılamayacak kadar çok kayık batmış, binlerce insan ölmüştü. Fırtınayı bizzat yaşayan Taylesanizâde, olayın sanki bir kıyamet alameti olduğunu söyler.
Kayıkla yolculuk yapan kadınlar.
AĞAÇLARI KÖKÜNDEN SÖKTÜ
Üçüncü Selim döneminde 4 Kasım 1805'te İstanbul'da meydana gelen fırtınada limandaki gemiler, Bahçekapı ile Yalı Köşkü arasında birbirine çarparak parçalandı. İkinci Mahmud döneminde, 1813'te patlayan kasırga Sarayburnu'nda kayık ve gemileri batırdı. Beyoğlu'ndaki süvari kışlalarının yüzlerce camı kırıldı, tavanının kiremitleri uçtu. Minareler yıkılırken, asırlık çınar ağaçları bile devrildi.
İkinci Mahmud döneminde meydana gelen büyük bir fırtına Şanizâde Tarihi'nde anlatılır. 12 Kasım 1820'de batı tarafından esen rüzgâr sabah saatlerinde şiddetlenerek, bazı binaların kiremit ve camlarını tarumar etti. Kurşunla kaplı çatıların kurşunlarını söküp büküp atarak ve bazı ağaçları devirip, kırarak oldukça hasara sebep oldu. Ardından şiddetli bir yağmur ve fındık büyüklüğünde dolu yağdı. Dolu özellikle bağ ve bostanlara zarar verdi. Balat yakınlarında İvaz Efendi Camii ile Cerrahpaşa Camii ve bazı yüksek binalara yıldırım düştü.
Şiddetli rüzgârdan Okmeydanı'ndaki caminin minaresi zeminden yıkıldı. Hekimoğlu Ali Paşa ve Davud Paşa camilerinin minarelerinin külahları koptu. Rüzgâr Şehzâde Camii avlusundaki büyük bir çınar ağacını kökünden söküp, oldukça uzağa sürükledi. Dolmabahçe ve daha birçok bölgede de büyük ağaçlar rüzgârdan yıkıldı. Fırtına Hasköy önünde bağlı duran Avrupalı bir tüccar gemisini sahilden söküp, Tersane önüne kadar getirdi. Gemi burada devrilip, battı. Denizin dalgalarından sahildeki birçok bina, özellikle de Salı Pazarı'ndan Ortaköy'e kadar olan bölgedekiler zarar gördü.
Üç yıl sonra patlayan fırtına da İstanbul'u harabeye çevirdi. Camilerin minareleri yıkıldı. Sultan Abdülmecid döneminde 1844 Mart'ında patlayan fırtına ise bir türlü durmayıp, günlerce devam etti.