Osmanlılar'ın, tesirleri günümüze kadar süren, dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurmaları ve devam ettirmelerinin sebepleri incelendiğinde ortaya iki ana neden çıkar. Bunlardan biri padişahın yönetimdeki mutlak otoritesi, diğeri ise profesyonel ordudur.
MUTLAK OTORİTE
Osmanlı'nın Avrupalı devletlere karşı üstün olmasının en önemli sebeplerinden birincisi, mutlak padişah otoritesine dayanan bir devlet olması, hükümdarın iktidarını ülkedeki beylerin sınırlayamamasıdır. Avrupa'da asırlarca hükümdar otoritesini sağlamak için mücadele verildi. Kralların ve imparatorların ünvanları çoğu zaman kâğıt üzerindeydi. 17. yüzyılın ortalarında Fransa'da Güneş Kral diye anılan XIV. Louis, 72 yıl süren saltanatı sırasında, asillerin gücünü kırarak devlet üzerinde mutlak otoritesini kurdu. XIV. Louis'nin sözü olmayan ama onun hükümdarlık şekline yakıştığı için Fransa Kralı'na atfedilen "Devlet benim" sözü bile bu durumu gösterir. Osmanlı'da, Fatih'in İstanbul'u fethetmesinden sonra hükümdarlar tek otorite hâline gelmişlerdi. Avrupa'dan 200 yıl önce Türkiye'de hükümdarın mutlak otoriteye kavuşması devletin siyasi ve askeri gücünü artırmıştı. Padişahların mutlak otoritelerini kurarken dayandıkları iki mekanizma vardı: Kardeş katli ve Kapıkulu sistemi. Kardeş katlinin uygulanmasıyla, hükümdarın tahttaki durumunu gölgeleyecek hanedan mensubu kalmıyordu. Böylece gerek imparatorluk içinden, gerekse dışından Osmanlı'ya karşı faaliyet gösterecekler, kendilerine yardımcı olacak en uygun maşalardan mahrum kalıyorlardı. Kapıkulu sisteminin, I. Murad'ın hükümdarlığı gibi çok erken bir tarihte ihdası ve Fatih döneminden itibaren de etkili bir konuma gelmesi ise padişahların, beylerin nüfuzlarını kırarak, devlet yönetiminde mutlak otorite hâline gelmelerini sağlamıştı.
HÜKÜMDARLIK ANLAYIŞI
Osmanlı devlet anlayışına göre padişahlar Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir. Tahta çıkan hükümdar Allah'ın adaletini insanlığa dağıtmakla görevlidir. Osmanlı devlet teşkilatı padişahın mutlak otoritesini gerçekleştirmek üzere tasarlanmıştı. Padişahın otoritesi ortak olunamaz ve merkeziydi. Hükümdarın varlığının sebebi toplumda adaleti gerçekleştirecek bölünmez tek otorite ihtiyacıydı. Padişah olmazsa düzen olmayacağı ve insanların birbirini yok edeceğine inanılırdı. Gücünü Allah'tan aldığına inanılan padişah iktidarını kanunlar ve adalete göre icra ederdi.
AVRUPA ÖRNEK ALDI
Avrupalı aydınlar, bütün Hıristiyanlar gibi koyu bir Türk düşmanıydı. Birçok Avrupalı aydın Osmanlı'yı nasıl yıkmak gerektiğine dair eserler kaleme almıştı. Ancak bunun yanısıra bazı aydınların eserlerinde, Osmanlı idare tarzı örnek olarak gösterilmişti. XVI. yüzyılda Avrupa'da mutlakiyetçiliğin teorisyenlerinden Jean Bodin ve benzeri düşünürler Osmanlı İmparatorluğu'nun ideal bir siyasi sistemin örneği olduğunu söylemişti. Türk tarihçiliğinin önemli isimlerinden Fuad Köprülü, "Osmanlı Devleti Ortaçağ'da mutlak monarşinin ilk örneğini Avrupalılar'a vermişti" demiştir.
***
İKİNCİ ABDÜLHAMİD'İN DOKTORUNUN GÜNLÜKLERİ
Hamidiye Etfal (Şişli Etfal) Hastanesi'nin kurucusu Dr. İbrahim Paşa, İkinci Abdülhamid'in hususi doktoruydu. 1898'den 1909'a kadar sultanın doktorluğunu yaptı. İkinci Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden birkaç ay sonra görevden alındı. Daha sonra hastanelerde ve eczanelerde doktorluk yaparak hayatını sürdürdü. İbrahim Paşa'nın 1914-1915 yıllarında tuttuğu günlük şimdiye kadar bilinmiyordu. Daha önce birçok yeni hatıratı bulup, yayınlayan Sahaf Bahtiyar İstekli tarafından bulunan günlük "İstanbul'da Savaş Günleri, Sultan Abdülhamid'in Doktoru İbrahim Paşa'nın I. Dünya Harbi Günlüğü" adıyla Yeditepe Yayınevi yayımlandı. İbrahim Paşa'nın günlüğü uzun süre Sultan Abdülhamid'in yanında bulunan bir hekimin gözünden 1. Dünya Savaşı'na girişimiz, insanların savaş günlerindeki psikolojisi, harp döneminde İstanbul'un durumunu anlatıyor. Doktor, 1. Dünya Savaşı'na girmek üzere olduğumuz ve girdiğimiz 30 ve 31 Ekim'de günlüklerine Osmanlı'nın geleceğiyle ilgili şunları yazmış: "İngiltere, Fransa ve Rusya devletlerinin Dersaadet'teki sefirleri armalarını bugün kaldırmışlar ve gitmeye hazırlanmışlardır. Demek ki üç büyük devlet bize harp ilan ediyor. Ben şimdiye kadar böyle bir şeye ihtimal veremiyor idim. Küçük bir mülahaza ile hatta çocuk aklıyla tefekkür edilse anlaşılır ki Devlet-i Aliyye'nin böyle bir hâle teşebbüsü veya sebep vermesi bir nevi intihardır. İşte artık Devlet-i Aliyye'nin ölüm çanları çalınıyor. Eyvah ki altı yüz senelik bir muazzam devleti acemi eller altı senede yokluğu sürükledi. Çocuklarımız bize lanet okuyacaklar.... Bütün Anadolu ve Suriye sahilleri elimizden gideceği gibi, Rusya Anadolu'dan girecek. Belki de İstanbul düşman eline geçecek. Hasılı ateşin tam üzerine düştük. Sebep olanlara lanet." Savaşın devam ettiği günlerde de şu tespiti yapmıştır: "...Artık hiçbir şüphe ve tereddüde mahal kalmadı. İşte altı yüz senelik Osmanlı Devleti izmihlal (yıkılma, çökme) uçurumundan yuvarlandı tıngır mıngır gidiyor". İbrahim Paşa'nın günlüğü savaşa nasıl girdiğimiz ve savaşın cereyan ettiği dönemde iktidarın ve muhaliflerin hangi psikoloji içinde bulunduklarını anlama açısında önemli bir kaynak.
***
JEAN BODİN ÜZERİNDE OSMANLI TESİRLERİ
Avrupa'nın önemli düşünürlerinden hukukçu ve siyaset felsefecisi Jean Bodin'in fikirleri üzerindeki Osmanlı etkisini Ergin Ergun bir makalesinde anlatır. Bodin, egemenlik terimini kavramsallaştıran ve siyaset bilimine kazandıran önemli bir düşünürdür. Egemenlik kavramını siyasi düşünceye kazandıran Bodin, Avrupa'da kral otoritesinin olmadığı, din savaşlarıyla ülkenin bölündüğü bir dönemde Fransa'da 1530-1596 yılları arasında yaşadı. Aynı dönemde mutlak bir otoriteye sahip olan Osmanlı hükümdarlarının liderliğinde Osmanlı Devleti dünyayı idare ediyordu. Bodin, mutlak monarşiyi savunan egemen devlet teorisini o sıralarda ülkesinde bozulan devlet otoritesini ve iç savaşı bitirmenin bir aracı olarak ortaya attı. Bodin'in devlet yönetim biçimleri arasında tercihi, doğal yönetim şekli olarak gördüğü mutlak monarşiydi. Jean Bodin monarşileri krallık, senyörlük ve tiranlık olmak üzere üç kategoriye ayırmıştı. Bodin meşru bir yönetim biçimi kabul ettiği ve tiranlık monarşisinden farklı gördüğü senyörlük monaşisine klasik örnek olarak Osmanlı Devleti'ni vermişti. Birçok Osmanlı devlet kurumunu ve uygulamasını krallık monarşisi tarafından uygulanması gereken iyi uygulamalar olarak göstermişti. Bodin'in "Devletin Altı Kitabı" isimli eserinde Osmanlı müesseselerini, siyaset ve uygulamalarını sık sık zikretmesi Avrupa mutlakıyetçiliğinin teorisyeninin egemenlik teorisi üzerindeki Osmanlı etkisini açıkça ortaya koymaktadır.