Bireylerin zorlama ile laik düşünceye getirilmesi ve bu şekil bir yaşam tarzına zorlanmaları, elbette demokrasinin "özgür düşünceye, din ve vicdan özgürlüğüne ve bireyin tercih ettiği yaşam şekline" saygılı ilkeleri ile bağdaşmaz. Zaten, Türkiye'deki hiçbir insan da böyle bir zorlama ile karşı karşıya değildir; ayrıca laiklik kavramı içinde de bireye yönelik böyle bir yaptırım yoktur. Bu nedenle, "kişiler değil, devlet laik olur" düşüncesini doğru bir görüş olarak kabul etmek mümkün değildir. Bu görüş, insanımızı "laik olanlar" ve "olmayanlar" olarak ikiye ayırdığı gibi, "birey, toplum ve devlet" birlikteliğinin de çözülmesine neden olur.
Devletin laikliği yanında, devletin var olma nedeni olan bireyin de laik olması, "birey, toplum ve devlet" ilişkilerinin sağlığı açısından bir zorunluluktur. Aksi halde, laik olmayan bir kamu görevlisi, devletin laik doğrultudaki yaşamıyla -ya da icraatı ile- nasıl bir uyum sağlayabilir? Laik olmayan bir vatandaşımız, devletin laik icraatından memnun kalabilir mi? Devletin birey için varlığı ilkesi zedelenmez mi? Devlet, birey ve toplum arasındaki bu uyumsuzluk, demokratik gelişmeyi engellemez mi? Daha da kötüsü, laik olmayan bireyler, bir siyasi parti bünyesinde birleşerek iktidar olurlarsa ne olur acaba? Bu nedenle demokrasinin özü içinde olması gereken laikliği, katı zemininden kaldırarak demokrasi ile kaynaşması sağlanmalı; "kişiler değil, devlet laik olur" yaklaşımı ile devlet ve birey arasına duvar örülmemelidir. Laikliğin ve demokrasinin özünü kavramış gerçek aydınlarımız ve laik yaşamı benimsemiş ve Müslümanlığı laik yaşam içinde sürdürmek isteyen tüm insanlarımız, bu tür gereksiz tartışmalarda taraf olmaktan sakınmalıdırlar. Devletin laik, bireyin laik olmaması, cüppe ve şalvar üstüne fötr şapka giyilmesi kadar uyumsuz ve yakışıksızdır.
Dr. Şerafettin YAMANER - İSTANBUL