Hıncal Uluç'u severek okuyorum. "Gazetecilik ölmüş" ara başlıklı ve Bekir Çiftçi'den aktardığı yazısında, Mazhar Osman ile Sülün Osman'ı karıştıran muhabirden bir yerde "kültürü bol arkadaşımız", biraz aşağıda da "yarım bilen muhabir" diye söz ediyor ve "Hadi o üfürdü, peki bu üfürmeyi kontrol edecek tek kişi yok mu?" diyor.
Bu olay benim eski bir sancımı nüksettirdi ve TRT'de şarkı ve türkü sözlerindeki üfürmeleri hatırlattı. TRT'de de bu tür üfürmeler pek çok oluyor ama kimse rahatsız olmuyor. Halbuki TRT, Türkiye için müzik akademilerinden daha önemli.
Örneğin dedem Sıdkı Baba'nın bir deyişinde geçen, "Merec'el-bahreyn'in mercanıdır bu/Her denizde, her bir çayda bulunmaz." beytini "Müneccim Bahri'nin mercanıdır bu" diye okuyorlar. 15 yıl önce Mehmet Özbek'e bu deniz nerede diye sordum, atlasta yerini gösteremedi.
Başka bir halk ozanının, "Uyku yok gözümde yatamaz oldum/Kutnu kumaşımı satamaz oldum/Şeyda bülbül gibi ötemez oldum/Ahiri bülbül-i zar ettin beni" kıtasındaki "kutnu pamuklu" kumaşını, "kutlu-kutsal" yapıyorlar, son kıtasını da "Ah ile bülbüle zar ettin beni" (ne demekse) diye üfürüyorlar.
Teslim Abdal'ın "Seherde bir bağa girdim/Ne bağ duydu ne de bağban" enfes deyişini de "Ne bağ duydu ne bağbancı" diye okuyarak (Ahmet Özhan dahil) berbat ediyorlar. Bağban Farsça zaten "cı" ekini almış bir sözcük. Ona Türkçe ikinci bir "cı" eki getirilemez.
Sonra, bir cümlede birden fazla "ne" bağlacı bulunuyorsa, son "ne"ye, "de" bağlacı eklenerek "ne de" şeklinde anlamı güçlendirilir, pekiştirilir.
Ben bir astsubay emeklisiyim, bunları biliyorum da koca TRT'de bu üfürükleri fark edecek bir kişi yok mu veya bunlar nasıl düzeltilecek onu bilemiyorum.
Muhsin GÜL ÇANKAYA / ANKARA