Cumhurbaşkanı Erdoğan çarşamba günü AK Parti grup toplantısında İsrail- Filistin çatışması konusunda uzun ve tarihi bir konuşma yaptı. "Akıl ve vicdan sahibi" tüm ülkeleri İsrail devletinin "aklıselime dönmesi için" Netanyahu hükümetine baskı kurmaya davet etti. Elbette Erdoğan'ın konuşmasında çok önemli mesajlar vardı. Batı ülkelerinin ikiyüzlülüğünü, Gazze'deki katliamı ve çocukların öldürülmesini umursamamalarını ve ateşkes için çabalamamalarını eleştirdi.
Batı'nın İsrail katliamına verdikleri desteğin hiçbir insani ya da dini değer ile bağdaşmadığını belirterek en yüksek sesle insanlığı harekete geçirmeye çağırdı. Ancak bu mesajlar arasından en çok şu kritik uyarısı dikkatimi çekti: "Barışın egemen olduğu dünya istiyorsak haçlı hilal anlayışı bir kenara konmalı. Aksi halde insanlığa yazık olur." Bu uyarıyı önemsememin nedeni İsrail'in Hamas'ı yok etmek olarak belirlediği politikasının tehlikeli sonuçlarına farklı bir pencereden işaret etmesi. İsrail ordusunun Gazze'yi imha eden, Filistinlileri ölmek ile sürülmek arasında çaresiz bırakan ağır bombardımanının dünyada ve Ortadoğu'da teo-politiği kışkırtıyor olması.
***
Dini inançların kimliğin değerli bir parçası olması sebebiyle kimi zaman devletlerin politikalarına etki etmesine tanıklık ediyoruz. Ancak yayılmacı, işgalci ve savaş odaklı söylemlerin ve ideolojilerin devletlerin temel belirleyici tercihi olması durumunda işte o tehlikeli teo-politik durumuna geliniyor. 7 Ekim Hamas saldırısını savunma hakkı diyerek destekleyen Batı ülkeleri bilerek ya da bilmeyerek Netanyahu hükümetinin "aşırı dinci, Siyonist ve kıyametçi" söylemini cesaretlendiriyor. "Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz" diyen Netanyahu, kendisini zaten Yahudi devleti olarak tanımlayan İsrail'i daha ileri bir yayılmacı ideolojik söyleme taşıyor. Gazze'yi imha politikasını Tevrat'taki "büyük İsrail devleti" ve "vaat edilmiş topraklar" teolojisi ile irtibatlandırıyor. Bush'un Irak işgalini "haçlı savaşı" olarak nitelediği, Trump'ın Evanjelik söylemlerde bulunduğu, Biden'ın "Siyonistim" dediği ve Blinken'ın "Yahudi olarak" İsrail'i desteklediğini söylediği bir arada düşünülürse bu teolojik radikal söylemlerin insalık için ne kadar tehlikeli bir zemin oluşturduğu daha iyi anlaşılır. İşte bu tehlikeyi gören Erdoğan, Papa Fransuva ile İsrail-Filistin çatışmasını durdurmak için görüşüyor ve Batı dünyasını hilal-haç (kavgası) anlayışını terk edin diyerek uyarıyor.***
Ortadoğu'da yayılmacı ve çatışmacı teo-politiğin kullanılmasının başka örnekleri de var. İlk akla gelen DEAŞ ve bazı Şiici radikal örgütler. Ancak seküler değerlere göre siyaset yaptıkları iddiasındaki Batılı devletlerin Netanyahu'nun "kendini nur, ötekini karanlık" olarak gören teo-politik söyleminin tehlikesine bir an önce uyanmaları gerekir. Bugün ABD'nin İsrail'e verdiği koşulsuz desteğin Amerikan çıkarlarına uyup uymadığı tartışılabilir. Hatta İsrail'in dinmez öfkesinin ve hırsının ABD'yi Ortadoğu'da yeni çatışmalara sürükleyeceği de söylenebilir. Ve Batılı ülkelerin Yahudilere karşı taşıdığı tarihi "utancın, borcun" ağır yükünün neden masum Filistinlilere fatura edildiği de konuşulabilir.