7 gündür İsrail, Gazze'ye ağır abluka ve bombardıman uyguluyor.
Batı dışı dünyada tepkiler büyürken ABD Başkanı Biden'ın Tel Aviv'e koşulsuz desteği İsrail-Filistin çatışmasını ne yazık ki daha büyük yıkımlara yol açacak yöne götürüyor.
Türkiye, Hamas ile temasa geçerek İsrailli sivillerin serbest bırakılmasını sağlamaya çalışırken İsrail Bakanı Katz, insani yardımı reddederek "rehineler bırakılmadığı sürece Gazze'ye elektrik ve su vermeyeceğiz" açıklaması yaptı.
İsrailli sivillerin durumunu bile önemsemeyen bu ağır abluka yaklaşımı Tel aviv'in "orantısız mukabelede" ısrarcı olduğunu gösteriyor.
Bir daha benzer bir saldırıyı görmek istemeyen Tel aviv'in tepkileri hiç önemsemediği açık.
Önümüzdeki günlerde Gazze'ye kara operasyonu, Hizbullah'ın yeni bir cephe açması, Suriye'ye yeni saldırılar ve Batı Şeria'nın daha da karışması gibi kötü senaryolar konuşuluyor.
Hırslı caydırıcılık arayışlarının üreteceği dehşeti yaşayabilir bölgemiz.
Dün medyada yer alan "İsrail'in Şam ve Halep havalimanlarına saldırdığı" haberi Tel aviv ve Tahran kutuplaşmasının bölgesel çatışmaya dönme ihtimalini gösteriyor.
***
BM Gazze'ye "insani yardım" konusunu dillendiriyor hatta BM Filistin Özel Raportörü Albanese "abluka altındaki Gazze halkının kaynaklarını kesmek ve aç bırakmak savaş suçudur ve eğer kasıtlıysa bu insanlık suçudur" görüşünde.
Ancak ABD ve AB'nin tavrı çatışmayı, katliamı ve insan haklarını ihlalini durdurmaktan yana görünmüyor.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın dün İsrail'de Başbakan Netanyahu ile basın toplantısında İsrail'in "savunma hakkını nasıl kullandığının önemli" olduğu yönündeki cümlesi Biden'ın "savaşın kuralları vardır" cümlesi gibi cılız kaldı.
Daha kötüsü, Blinken'ın Netanyahu'nun "Hamas'ı İŞİD ile aynı gören" argümanını desteklemesi oldu.
Zira Netanyahu "bütün Hamaslıları öldürmekten" ve "onları barındıranlara yaptırım uygulamaktan" bahsediyor.
ABD'nin bölgede askeri varlığını artırmasının mevcut çatışmanın Lübnan, Suriye ve daha ötesine yayılmasını engellemekten ziyade İsrail'in Hamas'tan ağır intikam almasına ve 2,3 milyon Filistinliyi Gazze'den sürmesine yaradığı algısı güçleniyor.
Hamas'ın elindeki 100 civarındaki İsrailliye karşılık tüm Gazze halkı "savaş ve insanlık suçlarına" muhatap.
İşte bu trajik gidişatı durdurmak için Cumhurbaşkanı Erdoğan çok yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyor.
Erdoğan, ABD'nin krize yaklaşımını eleştiriyor, bölgesel güçleri harekete geçiriyor ve İsrail'den abluka ve bombardımandan vazgeçmesini istiyor.
***
Uluslararası sistemin çok kutupluluğa gittiği söylendiği bir dönemde ABD'nin İsrail-Filistin çatışmasını durdurmak için hiçbir şey yapmaması, hatta aksine savaş hukukunun ve insan haklarının ihlal edilmesine onay vermesi uzun vadeli etkileri olacak bir krize işaret ediyor.
Biden Yönetiminin iddia ettiği "küresel liderlik rolünün" yeni bir fiyaskosu yaşanmakla kalmıyor Batı karşıtı radikal akımları ve örgütleri onlu yıllarca besleyecek zehirli fikirlerin zemini güçlendiriliyor.
Filistin'in BM kararları ile tasdiklenen meşru devlet hakkı için hiçbir şey yapmayan Washington, İsrail'i durdurmayarak Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin güçleneceği bir ortamı körüklüyor.
İç siyasete odaklanan Biden Yönetiminin tavrı, Arap ve Müslüman dünyasındaki müttefiklerini ve İsrail ile normalleşen ülkeleri zor durumda bırakıyor.
***
Türkiye'nin farkı burada öne çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail-Hamas çatışmasında yürüttüğü barış diplomasisi, Ukrayna'daki savaşta olduğu gibi yine dünyaya örneklik teşkil ediyor.
Erdoğan yine öncü bir liderlik sergiliyor.
İlk açıklamasında Erdoğan, Hamas'ın sivilleri öldürmesini eleştirirken taraflara itidal ve çatışmayı büyütmeme tavsiyesinde bulundu.
İsrail'in sivilleri öldüren ağır abluka ve bombardımanından sonra ise İsrail'i "örgüt gibi değil devlet gibi" davranmaya çağırdı.
Erdoğan aynı zamanda çatışmanın durması ve sivillerin bırakılması için tüm taraflarla görüşüyor.
Hala süper güç konumundaki ABD ise, İsrail'in ağır güvenlik travması ile caydırıcılığın çıkmaz sokağına savrulmasına engel olmuyor.
Halbuki bir kere daha dünyanın büyük kısmı TBMM'de grubu olan tüm partilerin dün altını çizdiği şu görüşte birleşiyor: Kudüs başkentli Filistin devleti olmadıkça bölgemize barış ve güvenlik gelmeyecek.