Türkiye seçim gündemine yoğunlaşırken Rusya-Ukrayna savaşı yeni bir aşamaya geçti. Kısmi seferberlik kararından sonra Rus Parlamentosu Duma'nın, Ukrayna'nın dört bölgesinin ilhakını kabul etmesiyle Putin kendisini geri dönülemez bir yola soktu. Buna tepki olarak Zelenski, Ukrayna Milli Güvenlik Konseyi'nin Putin ile müzakereyi reddeden kararnamesini imzalayarak benzer bir tavır aldı. Bu restleşmenin peşinden dünya kamuoyu Rusya'nın nükleer silah kullanması ihtimalini daha fazla konuşur hale geldi. Putin, ülkesinin "NATO ülkelerinden daha modern silahlara sahip olduğunu" söylerken Biden, "Kennedy ve Küba krizinden bu yana Armageddon ihtimaliyle karşı karşıya kalmamıştık" diyerek Putin'in tehdidinin "gerçek" olduğunu vurguladı.
***
Rusya ile Batı arasındaki nükleer restleşme dünya başkentlerindeki kaygıları derinleştirdi. Moskova ve Kiev arasındaki tansiyonu daha fazla yükselten ise Kerç Boğazı Köprüsü'nün bombalaması ve dün Rus füzelerinin Kiev dahil dört kenti vurması oldu. Tansiyon yükseldikçe Kremlin'in Ukrayna'nın şehirlerine yönelik daha ağır bombardıman kararı vermesi sürpriz olmayacak. Yine Putin, Güvenlik Konseyi Toplantısı'nın öncesinde yaptığı açıklamada Ukrayna'nın Türk Akım Boru Hattı'nı havaya uçurmaya çalıştığını ileri sürdü. Böylesi bir ihtimal, savaşın başından beri diplomasiyi öne çıkarmaya çalışan Türkiye'nin hiç arzu etmeyeceği bir durum. Hem Rusya hem de Ukrayna ile konuşabilen tek ülkenin Türkiye olduğunu ve bunun devamının değerli görülmesi gerektiğini savaşın tüm taraflarının göz önünde bulundurması iyi olur.***
Kremlin'in Türkiye ev sahipliğinde Rusya ve Ukrayna'nın buluşmasının değerlendirildiği yönündeki ifadesi ilhak kararı sonrasına denk gelmesi sebebiyle etkisiz bir açıklama. Zelenski'nin diplomatik görüşmelere dönmeyi kabul etmesi zayıf bir ihtimal. Zira Kremlin'in masada Kırım ile yeni ilhak edilen dört bölgeyi birleştiren bir koridorun Rusya'da kalması yönünde ısrarcı olacağı açık. Herson ve Harkov'da Rus ordusunu geri çekilmeye zorlayan ve Batı'dan askeri yardımın devam ettiği Ukrayna'nın bu yaklaşımı kabul etmesi bu aşamada mümkün görünmüyor. Savaşın seyri yeni kritik saldırılar, ağır bombardıman misillemeleri, Batı'nın yeni yaptırımları ve yenilenen nükleer tehdit sarmalına girmiş durumda. ABD ve AB'den gelen mesajlar Rusya'nın yıpratma savaşı ile zayıflatılmasının süreceğini düşündürüyor. Nükleer tehditler havada uçuşsa da ABD'nin bu tür bir yoldan ısrarla uzak durması bekleniyor. Hatta ABD'deki düşünce kuruluşları çevresinde Rusya'nın taktik nükleer silaha başvurması durumunda Washington'ın konvansiyonel silahlarla etkili bir müdahale ile yetineceği konuşuluyor. Yine de Moskova'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana kırmızı çizgi olarak görülen bir sınırı aşmasının dünyayı daha belirsiz ve risk dolu bir döneme taşıyacağında kuşku yok.***
Rusya ise bu kışın Avrupa ekonomisine ağır bir darbe vurması için elinden geleni yapıyor. Bu arada ABD'nin baskısına rağmen OPEC'in son petrol üretimini 2 milyon varil azaltması Moskova'nın lehine bir gelişme oldu. Batı dışı dünya Rusya-Batı kapışmasına dışarıdan bakmaya ve kendi menfaatlerini öncelemeye devam ediyor. ABD, büyük ve etkin bir Rusya karşıtı kampanyaya baş vurmadıkça bu eğilim değişmeyecek. Washington'un iddialı bir kampanyası ise dünyayı daha sert bir siyasi iklime taşır. Bunun nasıl yönetileceği de ayrı bir muamma. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye, diplomasiyi bir seçenek olarak canlı tutmanın mücadelesini vermeli, veriyor da. Nitekim bu çarşamba günü Kazakistan'a gidecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gündeminin başköşesinde Ukrayna savaşı olacak. Önümüzdeki aylarda Erdoğan, bir yandan 2023 seçim kampanyası yürütürken diğer yandan bu savaşı durdurmak için istisnai lider diplomasisine devam edecek.