Cumhuriyetimizin 100. yılında en istisnai seçimleri yapacağımız giderek netleşiyor. Kuşkusuz "Yakın tarihimizde hangi seçim kritik değildi" diye itiraz edebilirsiniz. En istisnai demem bundan... 2023, Türk milleti için oldukça sembolik bir yıl. Yüzyıllık bir tecrübenin nereye geldiği ve yeni bir yüzyılda nereye gideceği çok temel bir soru. 2023 seçimlerinde ülkemizi yönetecek isimlerin rekabetinden sistem ve vizyon tartışmasına kadar her şey masada olacak. Güvenlik sorunlarından Kürt sorununa, Batı ile ilişkilerden Türkiye'nin uluslararası konumuna her meselede hangi tarafın yeni Türkiye'sinin galip geleceğini konuşacağız. Muhalefetin seçimleri kazanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yirmi bir yıllık yönetimine son verme ümidi ile Cumhur İttifakı'nın ülkenin yeni küresel- bölgesel iddiasını pekiştirme hedefleri, kapsamlı bir hesaplaşma ve meydan okumayı beraberinde getiriyor.
GİDİŞATIN KISA ÇETELESİ
Bu kapsamlı meydan okumanın sert bir kutuplaşma ile sonuçlanmaması için siyaset kurumunun ciddi itina ve hassasiyet göstermesi gerektiriyor. Ancak siyasi akışın kıyasıya bir rekabet yönünde olacağına işaret eden bir dizi gelişme sayılabilir. 2019'dan itibaren başlayan ve hiç dinmeyen erken seçim ve cumhurbaşkanı adayı tartışması. Muhalefet partilerinin iktidara yönelik "siyasi cinayet" ve "savaş çıkarma" iddiaları. Millet İttifakı'nın iki partisinin "tek adamlık" suçlaması etrafında ürettikleri yeni Erdoğan karşıtı argümanlar, "ruh hastası" ve benzeri formdaki sert söylemler. CHP'nin HDP'yi yanında tutmak için yaptığı politika değişiklikleri (meşru muhatap görme ve tezkereye hayır kararı).
Milli güvenlik tehditleri konusunda şimdilik CHP'de başlayan ve diğer partilere sirayet etme ihtimali olan değişim. Bunun tetiklediği beka tartışması. 10 büyükelçi krizinde olduğu gibi bazı Batı başkentlerinin Türkiye'nin iç meselelerine ve seçimlerinde müdahil olma eğilimi. Önümüzdeki Biden-Erdoğan görüşmesinde F-16'lar üzerinden yeni bir işbirliği ve toparlama havası çıkmazsa Kongre'den ve kimi Demokrat çevrelerden "Türkiye'ye demokrasi ve insan hakları baskısı yapılsın" kampanyasının büyüme ihtimali. Kasım sonu Avrupa Konseyi bağlamında bir yeni gerilim yaşanma olasılığı. Dahası, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un yeniden seçilebilmek için zaten kullandığı Türkiye ve Erdoğan karşıtı söylemini daha da yükseltme ihtimali. Bundan ve kurduğu ittifaklardan cesaret alan Yunanistan'ın Türkiye ile sıcak gerilime girme riski. Suriye'de İdlib ve YPG odaklı yeni hareketlenmeler.
GÜÇLÜ TÜRKİYE'YE OLAN GÜVEN
İşte bütün bunları siyaset kurumunun yönetmesi gereken riskler olarak sıralayabiliriz. Elbette Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında bu riskleri aşacak siyasi-demokratik olgunluğa sahip olduğumuz inancındayım. Ancak 2023 seçimlerinin en istisnai seçimler olduğu gerçeği de sürekli gündemimizde olmalı. Seçimlerin ülkemizin geleceği için kritik olduğunu düşünmemiz aslında siyasetin önemini gösterir. Saydığım risklerin varlığı da "güçlü Türkiye'nin" konsolide olması için yapılması gerekenlere işaret eder. 2023 seçimlerinde polemiklerin değil vizyonların yarışması demokrasimizi sağlamlaştırır. Kıyasıya bir rekabet bizi bekliyor. Sandıktan çıkan milli irade, Türk milletinin ikinci yüzyıldaki yolunu belirleyecek.
MİLLET İTTİFAKI'NDAKİ REKABET
Kılıçdaroğlu ve Akşener'in kendi aralarındaki ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarma peşrevi olanca hızıyla sürüyor. CHP lideri, politikalarını HDP'ye yaklaştırarak bu partiyi yanında tutmaya ve kendi partisinden belediye başkanlarının adaylığı ihtimalini baskılamaya çalışıyor. İP lideri politika anlamında HDP'den uzak durmaya çabalarken HDP seçmenine sıcak gelecek adayı (İmamoğlu) destekliyor. İki lider arasındaki bu gerilimin nasıl yönetileceği, HDP'nin daha radikal bir siyasete yönelip yönelmeyeceği ve dış politikadaki yeni gelişmelerle şekillenecek. Merkez sağda yükselme iddiasındaki İP'in cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçerek muhayyel başbakanlığa talip olması eleştirilmişti. Geçtiğimiz günlerde Akşener, bahsettiği başbakanlığı "yürütme gücünün devredildiği cumhurbaşkanı yardımcısı" olarak tanımladı.
Neymiş, başkanlık sistemine göre seçilmiş bir cumhurbaşkanı, yürütme yetkilerini kendi atadığı ya da bir koalisyonun dayattığı cumhurbaşkanı yardımcısına devredecekmiş. Bu öneri hiçbir sisteme uymuyor ne başkanlık ne yarı başkanlık ne de parlamenter sistem... En istisnai seçimler dediysek de bu kadar garip siyasi mühendisliklere hiç gerek yok.