Bütün göstergeler 2022 yılının çok yoğun polemik ve tartışmalarla geçeceğini gösteriyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun iktidarı dolaylı suçlayan "siyasi cinayetler" polemiğine İP Genel Başkanı Yardımcısı Koray Aydın destek verdi: "Siyasi cinayetler yapılacağı konusunda bizim de aldığımız duyumlar var, eğer böyle bir planlama varsa başta ülkeyi yönetenler olmak üzere ileride bunun hesabını vermek zorunda kalır, ağır bir bedel öderler."
Aydın, kutuplaşmayı ve gerginliği artırmak isteyen bu kendinden menkul duyumlarını Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Ağır bir hezimet yaşamamak için aday olma" çağrısıyla bitirdi.
Bu polemiğin, Erdoğan'ın İP Genel Başkanı Akşener'e yönelttiği "Seni HDP veto etti" eleştirisinden kaynaklanan rahatsızlıkla alakası net. Ancak hiçbir tehdit ve darbe girişiminden kaçmayan, aksine milli iradeden aldığı güçle bunların üstüne giden bir liderin bu tür polemiklerden etkilenmeyeceği açık.
Akşener ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan seçimlerde başbakanlık hayali kurarken Erdoğan, yeni bir beş yıl daha görev almak için hazırlıklarını yapıyor. Erdoğan'ın bu pes etmeyen tavrının karşı hamleleri getireceği malum. Daha önce 2023 seçimleri yaklaştıkça iki konuda ucuz ama ağır bir kampanyanın geldiğini yazmıştım: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi hayatı/sağlığı ve Türkiye'nin uluslararası konumu.
Son perde "İktidardan gitmek için siyasi cinayetler yapılacak" yalanı ve AK Parti'den Erdoğan yerine "aday üretme" polemikleri. Erdoğan'ı ve Türkiye'nin dış politikasını hedef alan söylemlerin yeni olmayan ancak yeniden ısıtılan versiyonları da "Türkiye tehlikeli bir yalnızlık içinde" ve "Batı'da seçim kazanmak isteyen, Erdoğan Türkiye'sine vuruyor" şeklinde.
DİĞER BİR TARTIŞMA ALANI: BATI İLE İLİŞKİLER
Batı başkentlerinin bir kısmının Erdoğan yönetimindeki Türkiye ile eskisi gibi ikili ilişki götüremediği aşikâr.
Birçok rekabet alanında Erdoğan'a alan kaybeden Macron'un Türkiye'yi eleştirmesi anormal değil.
Ya da Brexit döneminde Birleşik Krallık'ta kullanılan "Türkler geliyor" korkusunu bazı küçük Avrupa ülkelerinin seçimler için kullanması, Türkiye'nin zayıflığını ya da yalnızlığını göstermiyor.
Rusya ve Çin ile kıyaslanarak eleştirilmek hem bazı Avrupalı siyasetçilerin seçim popülizmine hem de Türkiye'nin Balkanlar ve Doğu Avrupa başta olmak üzere Avrupa'nın geleceğinin şekillenmesindeki etkin yerine işaret eder.
Aslında Türkiye'nin değişen uluslararası konumuna uyum sağlama gerçekliğinin Rusya ve bölgesel güçler için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Hatta buna uyumda Kremlin'in daha uyanık davrandığı açık. Kaldı ki Türkiye'nin Batılı müttefikleriyle ilişkilerindeki değişimin temel sebebi, onların hatalı Suriye, mülteciler, YPG ve FETÖ politikalarıdır. Ankara'nın güvenlik ihtiyaçlarını umursamayan tavırlarıdır. Yunanistan'ın haksız maksimalist taleplerine destek olmalarıdır.
BATI'NIN SİYASİ KRİZİ
Ortada bütün/birleşik bir Batı ya da AB dış politikası bile bulunmuyor. Çin'e, Rusya'ya ve de önde gelen kriz bölgelerine yönelik ortak ve etkin bir politika söz konusu değil.
Transatlantik ittifakı güçlendirmek için geri döndüğünü söyleyen Biden yönetiminin sadece Afganistan'dan çekilme ve AUKUS anlaşması üzerinden Avrupalı müttefiklerine verdiği işaretler bile Batı'nın dağınıklığını görmek için yeterli. Brexit sonrası toparlanamayan AB, yeni bir genişlemeye cesaret gösteremedi. Polonya ile kriz var. Doğu Avrupa, Orta Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkelerinin çıkarlarını ortaklaştırmak çok zor. Kuzey Akım 2 tercihi ile boğuşan Almanya'nın, Merkel sonrası dönemde neyle karşı karşıya kalacağı henüz belli değil. Türlü atraksiyon peşinde olan ve Afrika ülkelerinden eleştiri gören Macron ise seçim derdinde ve Yunanistan'a silah satmakla meşgul.
Bütün dikkatlerin Hint-Pasifik'e döndüğü ve bölgesel boşlukları doldurmada fırsat ve risklerin olduğu bir dönemde bazı Batılı siyasetçilerin Türkiye söylemlerinden abartılı ve hatalı sonuçlar çıkarmamak lazım.
Haaa, asıl amaç, seçimler öncesi "Sakın Erdoğan ile çalışmayın, 2023'ü bekleyin" mesajı vermek değilse.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz