Washington'un yaptırım kararı uzun süredir konuştuğumuz S-400 meselesini somutlaştırdı. Kongre'nin ısrarı ile CAATSA çerçevesinde Başkan Trump giderayak, müttefik bir ülkenin Savunma Sanayii Başkanlığına yaptırım getirdi. Yaptırımların mevcut haliyle ağır olmadığı ancak genişleme imkânı olduğu, daha önemlisi ise Biden Yönetimine Türkiye ile ilişkilerde yeni bir angajman geliştirme fırsatı sunduğu açık. Kuşkusuz ittifak ilişkisine aykırı olan bu yaptırımların uygulaması metninden daha önemli. Washington'daki yeni yönetimin Türkiye politikası şekillenmeden bu dosyada ileri adımlar atacağını sanmıyorum. İkili ilişkilerdeki FETÖ sorununda bir değişiklik beklenmezken, Suriye, YPG ve Doğu Akdeniz'in öne çıkacağı tahmin ediliyor. Ancak asıl mesele, Başkan Biden'ın ABD'nin küresel politikalarını yeniden ele alırken Türkiye ve Erdoğan hakkında nasıl bir yol izlemeyi tercih edeceğinde. Bunu anlamak için en az birkaç ay daha beklemek durumundayız. Şurası net, Biden'ın Türkiye'nin Obama'nın ikinci dönemindeki konumunda olmadığını fark ederek bir politika oluşturması Türk-Amerikan ilişkilerine pozitif katkı sağlayabilir. Türkiye çevresindeki bölgelerde stratejik birçok dosyada etkili bir aktör durumunda. Buna sadece dünden iki örnek Rus lider Putin'in yıl sonu basın toplantısındaki Erdoğan övgüsü ve Irak Başbakanı Kazımi'nin dünkü Ankara ziyareti verilebilir.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Putin neden övgü dolu?
Rus liderin "Erdoğan sözünü tutan biri, ülkesi için sonuna kadar gider" övgüsünün yaptırımlardan sonra gelmesi tesadüf değil. Putin, ABD yaptırımlarının asıl hedefinin Rus silahlarının dünya pazarında yaygınlaşmasını engellemek olduğunu elbette biliyor. Bu sebeple Ankara'nın S-400 angajmanında geri adım atmasını istemiyor. Ankara verdiği sözde durur ancak S-400 konusunu Washington ile ilişkilerini kilitleyecek bir konu olmaktan çıkarma arayışını da sürdürür. Rusya ile rekabetiş birliği sarkacında yürüyen dinamik ilişki Batı ittifakı ile olan birlikteliğin alternatifi değil. Bazı çevrelerin sandığının aksine Rusya-Çinİran ekseni diye bir eksen de yok zaten. Biden'ın Rusya'yı hedefe koyması durumunda Ankara ile Moskova arasındaki ilişki zorlu bir teste tabi tutulabilir. Bence Putin bunu gördüğü için Erdoğan ile çalışmaya önem veriyor. Dağlık Karabağ savaşında Azerbaycan'ın zaferine ciddi destekte bulunan Türkiye'nin Kafkaslarda gücünü artırmasına karşı çıkmıyor. Ankara'nın Ukrayna ile giderek derinleşen ilişkilerine yüksek sesle itiraz etmiyor. Putin'in Erdoğan ile çalışma konusunda gösterdiği bu realizmi Macron'un neden gözden kaçırdığını merak ediyorum. Biden'ın önceki söylemlerinin aksine uygulamada pragmatizm gösterip göstermeyeceğini, "Erdoğan faktörünü" sağlıklı değerlendirip değerlendiremeyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Irak yeniden gündemde
Erdoğan'ın Irak Başbakanı Kazımi ile teke tek kritik görüşmesi gözlerden kaçmadı. Kuzey Irak'taki Kürt aktörlerin ve merkezi Irak hükümetinin PKK politikası yeni bir döneme giriyor. Irak'ta PKK artık şiddete ve çatışmaya yol açan, ciddi bir tehdit haline geldi. Ankara ve Bağdat arasında bu konu daha fazla iş birliği için masada. Ancak ikili ilişkiler gündemi bununla sınırlı değil. Sıklaşan ziyaretler Irak'ın istikrara kavuşması ve yeniden imarı ile de ilgili. Dahası, Irak'taki ABD-İran çekişmesinin yeni bir döneme girmesi ihtimalini de gözetiyor. Ankara bu çekişmede dengeleyici ve istikrar sağlayıcı rol üstlenebilir. Bakmayın bazı çevrelerin Türkiye'nin yalnızlaştığı ya da dostunun azaldığı iddialarına. Bölge ülkeleri ve komşularımız Ankara ile iş birliğinin ne demek olduğunu son yıllarda çok iyi gördüler. Suriye ve Libya'da başarılı operasyonlar yapan, Katar'ı ablukada koruyan Türkiye ile yakın çalışmak Azerbaycan'a 44 günde kazanılan muhteşem bir zafer hediye etti. Bağdat da bu yeni gerçekliğin farkında.