AK Parti 18. yaşını doldurdu. Başkan Erdoğan liderliğindeki bu parti on yedi yıllık kesintisiz iktidarıyla çok partili hayatımızın tartışmasız en başarılı partisi.
Başarısının itici gücünü dindar-muhafazakar kesimlerin dinamizminden aldı. Elbette bu kesimle sınırlı kalmadı. Demokratikleşme, kalkınma, refah ve güvenlik vaatlerini hayata geçirerek toplumun bütün tabakalarına ulaşabildi. İktidar dönemine o kadar çok şey sığdırdı ki ülkemizin geleceği için konuşulan birçok fikri, kavramı ve icraatı tecrübe ettik.
Türkiye'nin imkanları ve seçenekleri sonuna kadar test edildi. Zor coğrafyamızda demokratikleşme- güvenlik çelişkisini sonuna kadar götürdük.
Aynı parti döneminde AB ve küreselleşme sürecinin "liberalleşmesini" de gördük. Milli menfaatlerimizin için yerli-milli direnişin sergilenmesini de yaşadık. Hem demokratikleşme ve reforma hem de beka sorunu ve terörle mücadeleye şahit olduk.
Bu yönüyle AK Parti en çok tartışılan siyasi partimiz aynı zamanda...
***
Pragmatik olduğu ve zamanın ruhuna göre politikalarını değiştirdiği için de AK Parti farklı konjonktürlerde farklı kesimler tarafından kıyasıya eleştirildi. Hem
"Batıcı, Amerikancı" ilan edildi, hem de bizi
"AB ve Batı ittifakından kopardığı" iddia edildi. Ekonomiyi azgın liberalizme teslim etmekle de suçlandı. Piyasa şartlarına çok müdahale etmekle de kınandı. Bütün bunların hepsinin AK Parti ve Erdoğan döneminde olması aslında çok iyi değerlendirilmesi gereken bir olgu. Meseleye sadece AK Parti'nin
"reformculuğunu kaybetmesi", ya da
"iktidarda bozulması" perspektifiyle bakmak yaşadıklarımızı ıskalamak anlamına gelir. AB sürecinin durmasının sebeplerini ya da ABD'nin hatalı Suriye politikasının ülkemize maliyetlerini iyi analiz etmeden iktidarı suçlamak kolaycı bir yol.
Türkiye'nin karşı karşıya olduğu meydan okumalara cevap da üretmez.
***
Muhalefetin iktidarı çeşitli söylemlerle suçlamasını anlamak mümkün. Ancak AK Parti'yi iktidara taşıyan ve AK Parti'nin de taleplerini gerçekleştirdiği dindar-muhafazakar kesimlerin şimdilerde içine girdiği
"yoğun iç eleştiri" dönemini çok kritik buluyorum. Muhasebe ve yenilenme arayışı makul ve gerekli. Fakat, AK Parti çevrelerinde sürekli kendi içine bakıp şikayet etmek temel bir zaafa dönüştü. Muhalefetin argümanları ile hep olumsuzun konuşulmasını sıkıntılı buluyorum. Hele hele,
"dindarmuhafazakar kesimlerin iflasını" ilan edenlerin söylemlerine yenik düşülmesini tarihi sorumluluk çerçevesinde ele alıyorum.
Sözgelimi modern hayatın sekülerleştirici etkisi siyasi iktidarın ötesinde kapsamlı bir meydan okuma. Her türlü dünya nimeti karşısında verilen imtihan bireyden topluma kadar çok boyutlu bir düzlemde gerçekleşiyor.
***
Muhafazakar kesimlerdeki içe kapanma zaafı,
CHP-İP-HDP bloğunda yeni bir taktik üretti. Kendi argümanlarının artık AK Parti çevrelerine sızdığını görerek muhafazakarlar hakkında bilinçli bir şekilde, olumlu bir dil kullanılıyorlar.
"Dini konularda vatandaşlarla tartışmayın" diyen CHP genelgesi de buna yönelik bir adım. Fazlası da gelecek... Muhalefetin hesaplarını İP Genel Başkanı Akşener yeni oluşumlar bağlamında açıkladı:
"Tek eksiğimiz muhafazakâr- dindarlara ulaşmak... Çünkü Erdoğan, aramıza kalın bir duvar koydu." Akşener, yeni oluşumların duvarları kaldırarak, dindar seçmene ulaşmalarını kolaylaştıracağını düşünüyor. Böylece AK Parti'yi ve Erdoğan'ı devirme hamlesi tamamlanmış olacakmış. Siyaset çok dinamik bir süreç... Önümüzdeki dört yılda içerde, dışarda öyle şeyler yaşanabilir ki hesaplar çok değişebilir. Kritik olan ise, dindar- muhafazakar kesimin AK Parti iktidarını, yani kendi iktidarını nasıl anlamlandırdığı.
Bu anlamlandırma gerçekçi olma zorunda.
Kendi hikayesini göz önünde tutmalı, başkalarının rüyalarını değil.