O meşum darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçti.
Üzerinden ne kadar yıl geçse de bu milletin evlatlarının hainlere karşı gövdelerini siper etmesinin destanı hafızalardan silinmeyecek.
Boğaziçi Köprüsü'nde tankları gördüğümde bu ihanetin ülkeme ve milletime hiç ama hiç yakışmadığını düşünmüş, kederlenmiştim.
Şükürler olsun ki ertesi sabah o tankların kahraman insanlarımız tarafından etkisiz hale getirilmesine tanık oldum.
Şehitlerimize ve gazilerimize müteşekkiriz.
Hatıralarını bu ülke var oldukça yaşatacağız.
***
15 Temmuz direnişi, ülkemizde bir darbenin ilk defa bastırılmasının hikayesiydi aslında.
Milletin devletini, ülkesini ve liderini sokaklara çıkarak korumasıydı.
1960 darbecilerinin Başbakan Menderes'e yaptıklarının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yapılmasına müsaade etmemesiydi.
Yabancı istihbarat örgütlerinin aparatı olan FETÖ'nün elinden kendi geleceğini kurtarmanın iradesiydi.
İşte Erdoğan'ın liderliğinde bu millet Türkiye Cumhuriyeti devletini teslim alma girişimini boşa çıkardı.
Darbecileri yargıladı ve üç yıllık bir çalışma ile
FETÖ'yü devlet kurumlarından arındırdı.
Bu olgu siyasi partilerin üstünde ve hepimizin geleceği ile alakalı.
***
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Yenikapı ruhundan kısa sürede vazgeçmesini siyasetimizin en talihsiz tepkisi olarak görüyorum.
Kılıçdaroğlu, "kontrollü darbe" tanımlamasıyla, bu girişimin üstünü örtmeye
çalışanlarla (tiyatro diyenlerle)
benzer yere düştü.
"20 Temmuz'da sivil darbe" yapıldığı iddiasıyla da darbecilerle mücadele edilmesine karşı koyanlarla aynı safta yer aldı.
Geçtiğimiz günlerde
Özgür Özel'in "15 Temmuz tiyatro miyatro değil, bal gibi kanlı bir darbe girişimiydi.
Rejime, Meclis'e, ülkeyi yönetenlere, demokrasiye kast ediyordu" cümlesinden
sonra CHP'nin bu vahim hatasından
dönmekte olduğu düşünüldü.
"Amerikan tipi başkanlık sistemini de müzakere edebiliriz" diyen Kılıçdaroğlu'nun yeni bir siyasi arayışta olduğu zannedildi, hatta "bilgelik" atfeden bile oldu.
***
Dün, Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz'un üçüncü yıldönümünde yayımladığı mesajla CHP'de hiçbir şeyin değişmediğini gösterdi.
Yine
"20 Temmuz sivil darbesi" söylemine sarıldı.
AK Parti'yi FETÖ'yü beslemekle suçladı.
Üç yıl boyunca devletin FETÖ'den arındırılmasını "olağanüstü hal" eleştirisi içinde "sivil darbecilik" suçlaması ile karşıladı.
Üstüne bir de Erdoğan'ı sorgulayacak
"yürekli savcı" aradığını söyledi.
Sanki darbe girişiminin ilk hedefinin
Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu bilmiyormuş gibi...
***
Özel ve İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu'nun 15 Temmuz yaklaşımları arasındaki farkı nasıl okuyabiliriz?
CHP ikili söylem kullanarak bilinçli bir taktik izliyor.
Bir yandan toplumun tüm kesimlerine ve özellikle muhafazakar kesimlere şirin görünmek için 15 Temmuz'u sahipleniyor gibi açıklamalar yapıyor.
Diğer yandan ise Erdoğan'ı, 15 Temmuz sonrası FETÖ ile yapılan mücadeleyi ve yeni sistemi hedefe oturtuyor.
Siyasi ayak tartışması yaparken 17-25 Aralık sonrası CHP ve Kılıçdaroğlu'nun FETÖ yapılanmasına verdiği desteği karartıyor.
Gülencilerin kriminalize olduğu ortaya çıktıktan sonra verdiği desteğin tam da "siyasi ayak" eleştirisine uygun olduğunu görmüyor.
15 Temmuz ruhu, tüm Türkiye'nin ortak zeminidir.
Bu zemine zarar veren siyasetçi onulmaz bir hata içerisindedir.