23 Haziran seçimlerine yaklaşık iki hafta kaldı.
Bayram vesilesiyle kampanyalar İstanbul dışına taştı.
Adaylar hemşehrilerine Anadolu'nun illerinden seslenmeyi tercih etti.
Mesele İstanbul olunca tüm Türkiye'nin seçimleri yakından takip etmesi kaçınılmaz.
Ülkenin kalbi mesabesindeki büyükşehrin seçimi vatandaşın tamamını ilgilendirir.
Bu öneme rağmen 23 Haziran sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi için yapılan bir yerel seçim.
İpi kim göğüslerse göğüslesin bundan fazlaca anlam çıkarmanın analiz açısından bir karşılığı yok.
***
Bazı medyada yer alan
"yerel seçim referanduma döndü" argümanı
CHP adayına destek amacıyla seslendiriliyor.
CHP adayının kampanyasını yönlendiren akıl, İmamoğlu'nu genel siyaset ile ilişkilendirmeyi tercih ediyor.
Nitekim Karadeniz turunda CHP adayı
"Trabzon'a İstanbul ile birlikte Diyarbakır'ın Mardin'in ve bütün diğer illerin selamını getirdim" diyerek ölçeği bilerek genişletiyor.
Hatta CHP adayının ismi sıklıkla Başkan Erdoğan ile birlikte anılıyor.
Yabancı medya da Erdoğan karşıtlığı havasıyla bu yaklaşıma destek veriyor.
Sanki nihayet Erdoğan'a meydan okuyacak bir lider bulunmuş süsü veriliyor.
Demokratik siyasi hayatımızın tartışmasız en başarılı lideri ile büyükşehir
belediye başkanı adayını
kıyaslamak gibi popülist bir
yol tercih ediliyor.
Halbuki bu seçim, Yıldırım-İmamoğlu seçimi.
Elbette bu
algı operasyonu muhalefeti duygusal
olarak hareketlendirme
amaçlı.
Ve aslında iki katmanlı bir popülizmin yansıması.
***
CHP adayının kampanyasının ilk katmanı,
kişiliği etrafında küçük iddialar ve gerilimler üretmek.
Mağduriyet söylemiyle kararsız seçmenden sempati toplamak.
Ordu'da hakkı olmayan VIP salonunu kullanma ısrarıyla çıkardığı söylenti gibi.
Sosyal medyada üretilen
Pontus iddiasını reddetmek gibi.
Bunlar tartışmayı rasyonel yarışmadan duygusal bir alana çekme hedefli hamleler.
Böylece
makro ve mikro projelerin konuşulmasını
engelliyor.
PKK ve FETÖ'ye ilişkin sessizliğini bu tür iddiaları konuşturarak perdelemiş oluyor.
Beylikdüzü performansının (
israf ve yolsuzluk iddialarının) konuşulmamasından da ayrıca memnuniyet duyuyor.
***
İkinci katman ise
CHP tabanındaki öfkeyi derinleştirerek gizleme taktiği.
Kılıçdaroğlu ve Kaftancıoğlu'nun kampanyada geri planda durması bununla irtibatlı.
CHP adayı kutuplaşmadan şikayet ederek kendi tabanındaki öfkeyi besliyor.
Asıl düzleminin
AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı olduğunu
unutturmuyor.
AK Parti'nin küskün muhafazakar seçmenini ise belediyeyi kazanması durumunda kucaklayıcı olacağı yönünde teskin etmeye çabalıyor.
Bu yaklaşım,
rasyonel görünümlü bir popülizm.
Tabanına duygusallık karşı tarafa rasyonalite ve kucaklama mesajı sunuyor.
Kendi
"biz"ini (
CHP, İP ve HDP'nin radikal beklentilerini)
saklıyor.
Cumhur ittifakının
"biz"inin içindeki sıkıntılara oynuyor.
***
Muhalefetin seçmeni performans ve proje gibi rasyonel konulara bakmıyor.
"Tamamen duygusal"; AK Parti'yi yenmek ve siyasetten silmek gibi bir hedef güdüyor.
Eğer seçimler
"duygusal" bir düzlemde gidiyorsa
muhafazakar seçmenin de
karşı tarafa
"duygusal" bakması
gerekir.
Partisine küsen seçmen
"kendisini" ve
"bizi" cezalandırdığını görmeli.
Parti içi eleştiriler makul.
Ancak seçim sırasında muhalefetin saldırgan argümanları ile kendi partisine bakmamalı.
Bunun için
23 Haziran seçimlerinde kritik karar muhafazakar seçmende diyorum vesselam.