İç siyasi tartışmaların bizim ülkemizdeki kadar canlı olduğu az demokrasi vardır.
Bu, ülkemizin zor coğrafyası ve karşılaştığı meydan okumalarla ile yakından alakalı. Ve özellikle son altı yılda türbülansları aşmak için siyasetin üstlendiği rol, üzerine yüzlerce kitabın yazılması gereken önemdedir. 31 Mart seçimleri sonrası da Türkiye'nin bu canlı gündemi sakinleş- medi.
Dış politikanın kritik konuları (S-400 ve İran yaptırımları gibi) bir yana İstanbul seçimleri için YSK'nın nihai kararı bekleniyor. Kılıçdaroğlu'na saldırı da bir diğer tartışma konusu. Bu gündem içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birbiriyle bağlantılı olarak tartışmaya açtığı "kızgın demiri soğutmak" ve "Türkiye İttifakı" önerilerinin kritik olduğu görüşündeyim.
Erdoğan'ın cümleleri Türkiye'nin 4,5 yıllık siyasi istikrarını şekillendirecek yeni bir dönem kurmaya yönelik öneriler. Ülkemizin küresel ve bölgesel türbülansı aşma ve yeni bir sıçrama yapma iradesini oluşturma çabası. Siyasetin seçimlerle ve iç mücadelelerle yorulmuş psikolojisini tümüyle değiştirme ve yenilenme çağrısı.
Yani çağrı, hem iktidara hem Cumhur İttifakı'na hem de muhalefet partilerine yönelik.
Erdoğan'ın deyişiyle önerisi "82 milyonu bir ittifak içerisinde" ele alan bir yaklaşımı benimsiyor. Siyasetin sorunlarını göz ardı etmeyi ve Türkiye'nin milli menfaatleri için mücadeleyi bırakmayı içermiyor.
Aksine beka meselesi olarak tanımlanan PKK ve FETÖ terörü ile mücadele etmeyi merkezine alıyor. Türkiye'nin güvenlik, dış politika ve ekonomi gibi hayati meselelerinde ortak bir zemine ulaşmayı istiyor.
Her cenahın abartılı ötekileştirme dilini zayıflatmasını, ortak kaygılara yönelmeyi öneriyor.
Zira önümüzdeki istikrarı iyi değerlendiremezsek gelmekte olan küresel fırtınaya hazırlıksız yakalanabiliriz.
Erdoğan'ın önerisinde ittifak kelimesini kullanmasını da ayrıca önemli buluyorum. Yeni sisteme geçişle birlikte güncel siyasetimiz iki blok etrafında toparlanıyor.
Başa baş geçen yerel seçimler ve el değiştiren belediyeler siyasi aktörlerin sorumluluğunu artırıyor. Artık hem iktidar hem de muhalefet kapsayıcı bir dil kurmak zorunda. Ne CHP ne de diğer partiler önceki dönemdeki lükslere sahip değiller. Muhalefet olma sorumluluğu neredeyse iktidar olmaya yakın bir yere vardı. Batı demokrasilerindeki gidişat da bize bunu gösteriyor.
2013 seçimlerine giderken bu yeni siyasi anlayışı, Türkiye İttifakı zihniyetini yerleştirmek durumundayız. İktidara düşen daha fazla iletişim ve müzakere.
Gündelik hayatı rahatlatacak yeni mikro politikaların üretilmesi.
Yeni sistemle birlikte "Güçlü demokratik devlet" olgusunu iyice yerleştirmek.
Muhalefete düşen ise dış politika ve terörle mücadele başta olmak üzere Türkiye'nin bekasını ilgilendiren konularda merkeze gelmek. Bir sonraki seçimde iktidar olacakmışçasına politika önerileri oluşturmak.
Burada CHP'ye tarihi bir rol düşüyor. Bu milletin hassas olduğu terörle mücadelede daha merkezde, daha net bir konum almalı. Geçen seçimlerde HDP ile yaptığı örtülü ittifakın verdiği rahatsızlığı gidermeli.
HDP'nin terörle arasına mesafe koymasını sağlayacak bir baskı oluşturmalı. Bu parti marjinallikten bu şekilde kurtarılmalı. Hem Suriye ve Irak'tan hem de Ortadoğu- Doğu Akdeniz bağlamından ülkemize yönelen tehditler AK Parti'nin iktidardan gitmesi ile çözülebilecek konular değil.
Etrafımızda büyük bir stratejik yarılma yaşanıyor.
Bu yeni dönemin risklerini yöneten, fırsatlarını yakalayan yeni yaklaşımın adı "Türkiye İttifakı" olabilir. Elbirliğiyle bu kavramın içini doldurmalıyız.
Hepimiz için "Türkiye..." diye başlayan cümleden daha birleştirici ne olabilir ki?