Bu yıl Suriye'yi daha yoğun konuşacağız. Hem ABD'nin çekilme kararının etkileri hem de Türkiye'nin artacak angajmanı sebebiyle. Suriye deyince, kamuoyunun ilgisi açısından birbiriyle bağlantılı üç konu var: YPG'nin kaderi, ılımlı muhalefetin geleceği ve mültecilerin durumu.
Başkan Trump gelen baskılar üzerine çekilme sürecini yavaşlatma niyetinde. YPG'yi koruma hedefini ajandasında tutuyor. ABD'nin çekildiği bölgelere ne olacağı konusunda detaylar henüz netleşmedi. Rusya da ABD de Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlayacak bir "tampon bölge" oluşturma fikri ile meşgul. Moskova, Esed rejiminin toprak kontrolünü genişletmek istiyor. Nihai çözümde Şam'ın elini daha da güçlendirmek için...
Washington ise YPG'yi Türkiye'nin tasfiyesinden kurtarmanın derdinde.
***
İç savaştan en çok etkilenen Türkiye, aslında Suriye'nin geleceğinde kalıcı çözüm için çabalayan tek ülke durumunda. Hem 3.5 milyonu aşkın
Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Hem de askeri
operasyonlarıyla ve Astana süreciyle Sünni
Arapların eklemleneceği bir siyasi geçiş oluşturmaya
çabalıyor. Çözüm için finalde iki
unsurun statüsü çok önemli.
YPG'nin tasfiyesi ve ılımlı muhalefetin yeni Suriye'ye entegrasyonu. İlki, Suriye'nin bütünlüğü ve Türkiye'ye tehdit oluşturmaması için vazgeçilmez. İkincisi, 6 milyon Suriyelinin ülkelerine dönebilmesi için elzem.
Bu noktada Esed'in geleceği konusu da gündeme geliyor.
***
Arap ülkeleri (şimdilik BAE ve Bahreyn) büyükelçilik açarak Esed'i meşrulaştırmaya yönelseler de Şam'ın toprak kontrolü genişlese de bir husus çok açık.
Dışardaki Suriyeliler Esed'in başta olduğu bir Suriye'ye dönmeyecek. Esed'in ana hamisi durumundaki Moskova mültecilerle ilgili konferans düzenleme ve geri dönüşü özendirme konusunda çok istekli. Ancak Esed gidenlerin geri dönmesini istemiyor.
Moskova er ya da geç Esed'i değiştirmek zorunda. Aksi takdirde Suriye ne iç savaş halinden çıkabilir. Ne de yeniden inşa için dünyadan yatırım çekebilir.
Rusya silahlı mücadelenin bir şekilde sonlanmasının iç savaşın bitmesi anlamına gelmeyeceğini Irak örneğinde görebilir.
Hele hele, mülteci konusu Türkiye, Ürdün ve Avrupa'nın tepesinde Demokles'in kılıcı gibi sallandığı ortamda nihai çözüm bulunamayacak.
***
Ankara'nın Esed ile görüşmesini önerenler çok kritik bir hususu gözden kaçırıyor. Ilımlı muhalefetin geleceği
siyasi bir statüye kavuşturulmadıktan sonra
Suriye'de gerçek anlamda serbest seçimler
yapılamaz. Ve ülkemizdeki Suriyeliler
de ülkelerine geri dönmez. İki-üç yıl önce
Avrupa'ya Suriyeli akını gösterdi ki mülteci
konusu Avrupa'nın siyasi geleceğini belirleyecek
önemde.
Aşırı sağ, popülist partiler "
mülteci tehdidi" bahanesiyle merkez siyaseti şimdiden dönüştürmekte. Türkiye'nin askeri operasyonları ve ılımlı muhalefet verdiği destek de ülkemizdeki Suriyelilerin büyük bir kısmının kendi topraklarına dönüşü ile ilgili.
***
Bu mülteci yükü ancak Başkan Erdoğan'ın güçlü liderliği ile taşınmakta.
Muhalefet partilerinin dışlayıcı argümanları bir sorumsuzluk örneği teşkil etmekte.
Yılbaşı akşamı Taksim'de Suriyelilerin kutlamasına verilen tepki, kitlelerin duygularına yönelik ajitasyonun tehlikelerini gözler önüne seriyor. Evet, Türkiye'nin "
Suriye'nin bir karış toprağında gözü yok." Türk halkı Suriyeli kardeşlerine misafirperverlikle davranır.
Ve onların insanca yaşayacağı bir ülkeye sahip olması için mücadele verir. Türkiye, sınırında Suriyelileri görmek ister.
Arabıyla, Türkmeniyle, Kürdüyle, Hristiyanıyla... Terör örgütü YPG'yi ya da halkının katili Esed'i görmek istemez. Bu sağlanmadıkça da Suriye dosyası kapanmaz.