Pazartesi günü ABD'nin İran'a ikinci tur yaptırımları başlıyor. Böylece, 2015 nükleer anlaşması ile kaldırılan yaptırımlar geri dönüyor. Başkan Trump'ın "emsali görülmemiş" diye tanımladığı yaptırımlarla İran'ın taşıma, finans ve enerji sektörleri hedefleniyor. İran'dan ithalat yapan ülkeler ve iş yapan firmalar da cezalandırılma potasında olacak. 8 ülkeye geçici süre ve düşük miktarlarda petrol ithal etme muafiyeti tanındı. Muhtemelen bu ülkeler Irak, BAE, Mısır, Japonya, Çin, Güney Kore, Hindistan ve Türkiye'den oluşuyor. Ayrıca, yaptırımların kaldırılması için Tahran'dan teröre desteği durdurması, Suriye'deki askeri angajmanını bitirmesi, nükleer ve balistik füze üretimine son vermesi isteniyor. Hatırlayalım, Trump Yönetimi bu yıl mayısta nükleer anlaşmadan çekilmekle kalmamış, İran'ı 12 şartla birlikte yeniden masaya oturmaya çağırmıştı. Bu şartlar arasında dün açıklananlara ek olarak Lübnan Hizbullahı, Hamas ve Filistin İslami Cihat grupları dahil olmak üzere "terör gruplarına" yardımı kesme şartı da vardı. İran'ın İsrail ve Körfez'i rahatsız eden bölgesel yayılmacılığı da hedef alınmıştı.
Washington, Tahran'ı sert bir ekonomik abluka ile dize getirmek istiyor. Bu arada, İran'ın mayısta günlük 2.5 milyon varil olan petrol satışının radikal şekilde azaltılmasıyla dünya petrol piyasasında kriz olmaması için Rusya ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin üretimlerini artırması gerekiyor. Trump'ın Kaşıkçı cinayetinin üzerine gitmemesi, muhtemelen sembolik yaptırımlarla geçiştirmek istemesinin ana sebebi Riyad'ın petrol üretimini artırarak İran yaptırımlarına destek vermesini beklemesi... Tabii bir de ABD'liler için 6 yüz bin iş üretecek silah satışlarının iptal olmaması... Washington bu arada Ankara ile de İran konusunda anlaşmak istiyor. İki bakanımıza (Soylu ve Gül) yaptırımların şimdiye kadar kaldırılmamasında da, Menbiç'te ortak devriyeye başlamanın bu kadar geciktirilmesinde de İran'a yaptırımlar gündeminin tesiri var. Dışişleri Bakanı Pomepo'nun geçen gün bir televizyon mülakatında "Türkiye'nin ABD'nin İran'dan daha iyi bir partner olduğunu anlaması gerekir" şeklindeki mesajı da yine aynı amaca yönelikti.
Ancak zihinlerdeki asıl kritik soru, İran karşıtı ekibin ağırlıkta olduğu Trump yönetiminin ne noktaya kadar gitmeyi istediğine ilişkin. Yaptırımlarla rejim değişikliği mi arzulanıyor, yoksa masaya oturtmak mı? Bu sorunun cevabı Türkiye ve bölgenin gelen yeni fırtına ile nasıl yüzleşmesi gerektiğine dair fikir verecek. Washington'un niyeti Avrupa, Türkiye, S. Arabistan ve diğer bölgesel müttefiklerinin desteğini alarak İran'ı çok sert bir ekonomik baskı altına almak. Petrol gelirlerine bağlı ve şimdiden riyalin büyük düşüşleriyle bunalan İran ekonomisini tam bir çöküşe sürüklemek. Böylece iç isyandan korkan Mollaların yeniden müzakereye oturmasını sağlamak. Yani Trump, Kuzey Kore modelini İran'da da uygulamak istiyor. Bu kuşkusuz Obama gibi dengeci bir yerde olacağı anlamına gelmiyor. Ancak İran ile askeri bir çatışmaya götürecek kapsamlı bir angajman da beklenmiyor. Kaldı ki Kaşıkçı suikastı BAE- İsrail- Suud hattına yönelik şüpheleri artırdı. Meşruiyeti iyice zedelenen Veliaht Selman ile yapılabilecek işlerin (İran'ı etkili şekilde sınırlandırma ve Filistin'e barış baskısı gibi) alanı daraldı. Yemen savaşı da gösterdi ki, Riyad, Tahran ile vekil güçler üzerinden kapışmada başarısız bir performansa sahip.
Tahran'ı kapsamlı 12 maddeyle masaya oturtmak hiç de kolay değil. Washington'ın son iki yıldaki tek taraflılığını dünyaya anlatarak Avrupa, Rusya, Çin ve Türkiye'nin desteğini arayan Tahran'ın da işi zor. Yeni bir finansal sistem arayışındaki Avrupa'nın İran'ın ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamayacağı belirsiz. Tahran önce direnecek elbette. Ancak çöken ekonominin üreteceği iç isyanlarla rejim kırılma noktasına gelirse yeniden müzakerenin yolu görünür. Kaşıkçı krizi gibi başarılı şekilde yönetilmesi halinde, Ankara, İran yaptırımları meselesinde kendi diplomatik manevra alanını genişletebilir.