Ankara-Moskova hattında genişleyen işbirliği "eksen" tartışmasını yeniden canlandırdı. İki ülke arasındaki savunma ve enerji alanlarındaki ortak projelerin "kalıcı stratejik ittifaka" dönüştüğü, hatta "eksen kaymasına vardığı" ileri sürülüyor.
Bu defaki eksen tartışması sadece Türkiye'nin dış politika tercihiyle alakalı değil. Batı ittifakı ile Rusya arasında "yeni bir soğuk savaşın başladığı" söylemlerinin yoğunlaştığı bir döneme denk geldi.
Yine, Başkan Trump'ın ABD'nin küresel rolü ile ilgili "deneme uçuşları" yaptığı ve her dosyanın kapağını açarak ileri-geri açıklamalarda bulunduğu bir evredeyiz.
ABD-Çin ticaret savaşı ikinci etaba gidiyor.
Anlaşılan o ki, önümüzdeki yıllarda uluslararası sistemdeki güç değişimlerini, bloklaşmaları daha çok tartışacağız.
ABD, Rusya, Çin, AB ve Türkiye gibi yükselen güçler arasındaki dengeleri analiz etmeye çalışacağız.
Tartışmanın Türkiye bağlamına gelince "ideolojik" düzlemden bir türlü çıkılamıyor.
Bu durumun bir sebebi ülkemizin kavşak konumundaki jeopolitik konumu.
Diğeri ise 2013'ten bu yana Batı ile yaşanan gerilimler.
***
Öncelikle Türkiye'nin ideolojik anlamda bir eksen değişimi yaşadığı argümanı hiçbir şey ifade etmiyor.
Batı'dan gelen "
insan hakları ve demokrasi" konularındaki
eleştiriler Ankara'nın
terörle mücadelesini görmezden
gelmek gibi temel bir zafiyete
sahip.
AB sürecinin yürümemesi de Avrupa ile yaşanan "
stratejik gerilimin" bir sonucu.
Türkiye, Batı ittifakından (
NATO ve AB) kopmayı arzu etmiyor. Ancak, bu ittifak içinde "
pasif bir üye" olarak konumlandırılmayı da şiddetle reddediyor.
Ankara, Batı ekseninde olmayı Rusya,
İran ve Çin ile işbirliğini geliştirmeye de engel görmüyor. Çok boyutlu bir dış politikayı benimsemek ve konu bazlı işbirliklerini artırmak yeni dünyanın bir gerçeği.
Ankara, eksenlerin birleştiği coğrafyada olmanın zorluğunu taşımak durumunda.
Geliştirdiği ikili işbirlikleri ideolojik anlamda eksen konumlanması kaygısında uzakta. Zira ideolojik bazlı eksen tercihleri dünyasında değiliz.
Dış politikamızın tek kriteri Türkiye'nin milli menfaatlerini somut düzlemde gerçekleştirmek.
Kaldı ki Avrupa merkez siyasetinin giderek aşırı sağcı, yabancı düşmanı argümanlara teslim olduğu bir dönemde AB'nin "
değer" iddiası da hayli tartışmalıdır.
Bu sebeple Batı ittifakının üyelerinin Türkiye ile somut işbirliklerini çoğaltacak bir düzleme geçmesi karşılıklı menfaate uygundur.
***
Yine de bir yanda Rusya ile işbirliği genişlerken diğer yanda ABD ve AB ile gerilimlerin sürmesi aşılması gereken bir sorun. Ancak "
Batıcılık" gibi bir ideolojik tercih sebebiyle değil; stratejik menfaatler sebebiyle.
Bu itibarla Türkiye'nin
Doğu Avrupa ve İskandinav ülkelerinden başlayarak Avrupa'daki Türkiye karşıtı havayı dağıtmak için çabalaması lazım. Aynı şekilde Rusya ile güçlenen işbirliğinin romantik şekilde ele alınması doğru olmaz.
Ankara-Moskova yakınlaşması somut çıkarlara, al-ver müzakeresi yapılabilmesine dayanıyor. Batı karşıtlığından ya da Rusya sevdasından kaynaklanmıyor.
Uluslararası sistemde ve etrafımızdaki bölgede derinleşen kaosu karşılamak için aktif bir denge politikası yürütmek durumundayız.
İşimiz ideolojilerle değil, somut milli menfaatlerle...