Ankara-Washington hattında yeniden tansiyon yükseliyor. İran ambargosunu delmekle suçlanan Rıza Zarrab, 27 Kasım'da New York'ta hâkim karşısına çıkacak.
Medyada, Zarrab'ın savcılarla işbirliği yaparak hem suçunu kabul etme ve başka davalarda tanık olma aşamasına geldiği iddiası yer aldı. Nerede olduğu hususunda Türkiye'nin iki defa nota verdiği Zarrab'a neler söyletileceğine bağlı olarak Mart 2016'da başlayan dava sürecinin gidişatı netleşecek.
Halk Bankası genel müdür yardımcısının da tutuklandığı davanın siyasi içerikli olduğu ortada. Hem tek taraflı yaptırımların Türk vatandaşlarının tutuklanmasına sahne olması yönüyle... Hem de Türkiye siyasetini etkilemeye matuf "yolsuzluk" iddiaları boyutuyla...
Bu sebeple de davanın seyrinin Ankara ile Washington arasındaki ilişkileri derinden etkilemesi kaçınılmaz görünüyor. ABD yargısının davayı hangi mecrada yürüteceği ikili ilişkilere verilecek zararın mahiyetini belirleyecek.
Davanın seyri açısından önümüzde muhtemel iki yol var: İlki, mahkeme İran'a yatırımların delinmesinin Amerikan çıkarlarına zarar verdiğine hükmeder. Ve bazı kişi ve kurumlara, daha önce birçok bankaya yaptığı gibi, ceza kesebilir.
İkincisi, davayı uzatma, genişletme ve yeni davalarla Türkiye siyasetindeki isimlere "bulaştırma" yolunu seçebilir. Nitekim 17-25 Aralık 2013 yargı kumpasının ürettiği "kanıtların" ek iddianamede yer aldığı biliniyor.
Mahkemenin, FETÖ'nün AK Parti ve lideri Erdoğan'ı devirme hamlesinin ilk etabı olan 17-25 Aralık kumpasının dosyalarının içeriği ile yola devam etmesi ikili ilişkilerde çok boyutlu bir krizin habercisi olacak.
Ankara'nın ikinci ihtimali, 2019 seçimlerine yönelik bir operasyon olarak göreceği ortada. 17-25 Aralık kumpasının söylemleriyle zaten hesaplaşmış Türkiye kamuoyunun Washington'dan gelen salvoyu yönetmesi zor olmayacak.
Ancak Trump döneminde dağınıklığını bir türlü aşamayan Washington, Türkiye politikasında onarılamayacak bir hatanın içine düşecek. 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğu yönündeki suçlamayı üstlenmiş olacak. Nasıl mı?
Bugün Türkiye kamuoyu 17-25 Aralık operasyonunun FETÖ marifeti olduğu ve engellenmesi üzerine 15 Temmuz darbe girişiminin geldiği konusunda hemfikir. Washington bu girişimin arkasındaki FETÖ lideri Gülen'i tüm ısrarlara ve gönderilen kanıtlara rağmen iade etmiyor.
Hatta "müttefiki" bir ülkede darbe girişimi yapan ve cumhurbaşkanına suikast düzenleyen bir örgütün liderini soruşturmaya bile konu etmiyor. Bu durum zihinlere Türkiye'deki daha önceki askeri darbelerin arkasında olduğu yönünde kesin kanaat bulunan ABD kurumlarını; CIA ve Pentagon'u getiriyor.
Yetmezmiş gibi, şimdi de ABD mahkemesinin Türkiye karşıtlığını açıktan yaptığı ve FETÖ'nün darbe girişimiyle aynı dalga boyunda olduğu kanaati yaygınlaşıyor. 17-25 dosyalarını yeniden devreye alarak FETÖ'nün sahibi olduğu imajını pekiştiriyor.
15 Temmuz'dan sonra bir süre tutuklanmaktan korkarak ortalıklarda görünmeyen FETÖ mensupları bugünlerde Kongre koridorlarında cirit atıyor. Erdoğan'ı "diktatör, İslamcı ve Batı karşıtı" olarak resmetmekle ve cezalandırılması gerektiğini anlatmakla meşguller.
Görünen o ki, ABD politika yapıcıları 15 Temmuz'un Türkiye siyaseti için ne ifade ettiğini hiç anlamadılar. Hiç olmazsa bu darbe girişiminin suçunu kendi elleriyle üstlenmeyebilirlerdi.
Nafile, Washington'daki dağınıklık ve Türkiye karşıtı lobilere açılan geniş alan Türkiye'nin kaybedilmesi sürecini hızlandırıyor.