Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi'nin altıncı toplantısına katılmak için Moskova'daydı. Bu toplantı Kasım 2015 uçak krizinden sonra gerilen ikili ilişkilerin toparlandığını ve hatta Suriye meselesiyle yeni bir denkleme girdiğini gösteren önemli bir zirveydi.
Nitekim Rusya lideri Putin görüşme öncesi yaptığı konuşmada ilişkilerin "hızlı bir tempo ile onarıldığını" ve "askeri alanda böyle yakın bir ilişki kurulacağının kimse tarafından beklenmediğini" vurguladı.
Erdoğan-Putin görüşmesi Ankara-Moskova yakınlaşmasının üç düzlemini yakından ilgilendiriyordu.
İlki, Trump yönetimi ile aşikâr hale gelen yeni dünya düzeni arayışındaki güçler dengesi.
Kuşkusuz bu düzlem henüz çok muğlak.
Ancak önemini Rus Dışişleri Bakanı Lavrov'un Alman mevkidaşına söylediği tespitte görebiliriz: "Dünya, kademeli olarak 'Batı-sonrası' döneme giriyor ve çok kutuplu sisteme geçiş yapıyor."
ABD Başkanı Trump'ın Rusya ile yakınlaşma çabasının Washington eliti tarafından neredeyse mümkün olmaktan çıkarıldığı bir ortamda bu tespit klasik ittifak ilişkilerinin mahiyetinin değişeceğini gösteriyor.
Yeni güç dengesinde Türkiye-Rusya ilişkileri sadece Ortadoğu'da değil, NATO ve Avrupa bağlamında da yeni formlar kazanabilir.
Görüşmenin ikinci düzlemi, gittikçe derinleşen ticari-ekonomik işbirliğiydi. Bu düzlem enerjide Akkuyu Nükleer Santrali ve Türk Akımı projelerinden tarım ürünlerinde ihracat sınırlandırılmasının kaldırılmasına, ortak yatırım fonunun kurulmasına ve turizmdeki hareketliliğe kadar uzanıyor.
Konsey toplantısı sırasında bu alanla ilgili çok sayıda anlaşma imzalandı. Adım adım 24 Kasım öncesi ilişki düzeyine yürünüyor.
Üçüncü düzlem ise terörle mücadele ve Suriye'deki dengelerdi.
ABD, Rusya ve Türkiye genelkurmay başkanlarının Antalya görüşmesinden hemen sonra gerçekleşen zirvenin en kritik gündeminin Rakka operasyonu, Münbiç'teki durum ve PYD-YPG olduğu kuşku götürmez.
Hatırlanırsa, Ankara-Moskova inisiyatifi ile Doğu Halep'in tahliyesi sağlanmış ve Astana süreci başlatılmıştı. Bunlar olurken başkanlık seçimleriyle uğraşan Washington şimdi Suriye sahasında Rakka operasyonu ile askeri varlığını güçlendiriyor.
Henüz Rakka operasyon planı netleşmese de ABD'den YPG ile çalışmaya devam yönünde sinyaller geliyor. İşte Erdoğan-Putin görüşmesi Türkiye'nin Münbiç, Rakka ve daha önemlisi YPG'ye karşı nasıl bir tutum takınacağını belirleyecek.
Mesele sadece üç genelkurmay başkanının üzerinde çalıştığı Rakka planının detayları değil. Türkiye açısından uzun vadeli konu YPG'nin geleceği olacak. Zira Rusya'nın arabulucu olarak YPG kontrolündeki 5 köyü Esed rejimine devrettirmesi Münbiç'i tam bir pazarlık-rekabet alanına çevirdi.
Buradaki temel zorluk hâlâ ne ABD'nin ne de Rusya'nın Türkiye'nin YPG konusundaki ciddiyetini anlamış olması. Aslında işbirliği ve müzakere adı altında bilek güreşi yapılıyor. Ve sahada Türkiye'den kendi inisiyatifine dayalı olarak yeni, iyi hesaplanmış sert güç hamleleri beklenebilir.
Geçen haftalarda Erdoğan ile görüşen Senatör McCain, CENTCOM komutanı Votel'e "Erdoğan'ın PYD konusunda ne kadar ciddi olduğunu anlamadığınızı düşünüyorum" dedi.
Bu önemli uyarıya ne kadar kulak verilir göreceğiz. Türkiye'nin PYD-YPG konusundaki kararlılığını Beyaz Saray'ın dikkate almaması Suriye'nin denklemini iyice Rusyaİran- Esed hattına çevirir. İran'ı çevrelemek için henüz bir planı olmayan Washington'ın PYD'ye açık destek vererek bölgesel denklemde Ankara ile çalışması iyice zorlaşır.
McCain'in dediği gibi Türkiye ile PYD-YPG arasındaki çatışma da gittikçe yaklaşıyor.
Erdoğan, dünkü ziyaretinde Putin'den PYD'nin Moskova'daki faaliyetlerine son verilmesini istedi.
Eminim ki Erdoğan, Putin'le konuşurken zihninden ABD ve Rusya denkleminde PYD'ye dair senaryolar geçiriyordu.