Musul operasyonunun ABD başkanlık seçimlerine endeksli olduğunu biliyorduk.
Obama yönetiminin Trump karşısında Clinton'a destek olacak şekilde Deaş ile mücadelede ciddi bir başarı sağlama arzusunu da...
Pazartesi sabaha karşı Irak başbakanı İbadi'nin açıklamasıyla başlasa da operasyonun arkasındaki asıl karar vericinin ABD olduğu herkesin malumu. Savunma Bakanı Carter tarafından operasyonun "Deaş'ın kalıcı olarak yenilgiye uğratılması kampanyasında bir dönüm noktası" olarak tanımlanması başkanlık seçimlerinde malzeme olarak kullanılacağının da işaretleri.
Yine Türkiye destekli ÖSO'nun Suriye'de "sembolik" Dabık köyünü almasını da Carter'ın "kalıcı yenilgi" sözleri ile karşılaması gözden kaçmamalı. ABD iç siyaseti bir yana, Musul operasyonu Deaş'ın Irak ve Suriye'den tümüyle temizlenmesi döneminin asıl büyük ve kritik aşamasına geçildiğini gösteriyor.
Muhtemelen Musul'un peşinden Rakka operasyonu daha da hızlı şekilde gerçekleştirilecek.
ABD, Musul operasyonunda Irak (İran diye okuyun) ve Türkiye'nin itirazlarını gidermek için orta yol bir formül üretti. Peşmerge ve Ninova gönüllerini operasyona dahil ettiyse de bu güçleri çevrede tutarak kent merkezine sadece Irak ordusu ve polis gücünün girmesini tercih etti.
PKK'nın konumu ise henüz net değil. Böylece operasyonun ilerleyen aşamalarında ortaya çıkacak oldu bittiler ile sarsılabilecek hassas bir denge oluştu.
Her yerel aktör Musul kırsalında kendi nüfuz alanını kuracak ve kent merkezinde neler yaşandığını yakından takip edecek. ABD'nin Haşdi Şaabi'yi kent merkezinde dışarıda tutması mümkün olacak mı? Şii ağırlıklı Irak ordusu Musul'da Sünnileri demografik olarak tasfiye etmeye yönelecek mi? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.
ABD'nin Suriye'de YPG ve Fırat'ın batısı konusunda sözlerini tutmadığını ve sahadaki güncel gelişmelerin başka gerçeklikler ürettiğini Münbic operasyonundan biliyoruz. İbadi yönetiminin de Maliki dönemi Şiileştirme politikasından vazgeçmediği ortada.
Türkiye'nin durumuna gelince, Cumhurbaşkanı Erdoğan "biz operasyonda da masada da olacağız" diyerek Musul operasyonuna güçlü bir angajman mesajı verdi:
"Burada bizim için bir tarih yatıyor, beyefendiler arzu ederlerse Misak-ı Milli'yi okurlarsa buranın bizim için ne anlama geldiğini anlar. Bizim Musul'da kardeşlerimiz var, aynı şekilde kuzeye doğru gittikçe sınıra yaklaştıkça orada akrabalarımız var."
Bu mesajdan anlaşılan Ankara, Başika'da eğit-donata devam edecek ve Peşmerge ve Ninova güçleri üzerinden operasyonun içinde varlık gösterecek. Bölge halkının vahşi bir mezhep çatışmasına sürüklenmemesi için Türkiye kararlılık sergilemek zorunda. Peki daha fazlası olur mu? Ankara daha fazlasını yapmakla ilgili, yani B ve C planları için, iki şeye bakacak:
1- Musul'da katliam ve Şiileştirme olacak mı?
2- Operasyonla PKK'nın alanı genişler mi?
Her iki seçenekte de Ankara daha fazlasını yapmak zorunda hissedecektir. Özellikle Suriye ve Irak'taki PKK ve türevleri ile mücadeleyi yoğunlaştırabilir. Fırat'ın doğusunun da, sözgelimi Telabyad'ın da, hedef alınması düşünülebilir.
Yine Irak'ta Kandil'in ağır baskı altında tutulması ve Sincar'daki PKK varlığına ilişkin yeni girişimler gündeme gelebilir. Bu arada Türkiye el-Bab operasyonuna hız vererek Suriye'deki derinliğini tahkim etmek isteyecektir.
Musul operasyonu sonrasındaki kritik konu Deaş'ın Suriye-Irak'taki çöküş sürecinin neler getireceği. Deaş artıklarının diğer radikal örgütlere katılması ve daha vahşi canlı bomba saldırıları ilk akla gelenler.
Yine Deaş tehdidi bertaraf edildikten sonra Suriye'de Nusra ve benzeri örgütler üzerindeki baskının artması beklenmeli. Unutulmamalı, Deaş ve yeni versiyonlarının "kalıcı yenilgisi" Sünni Arapların yeni Irak ve Suriye'de nitelikli temsillerinin sağlanması ile mümkün.