Son dönemde dünya liderleri arasında en "renkli" isim kuşkusuz Rusya devlet başkanı Putin. Sporculuğu sebebiyle değil; ideolojik polemikleri nedeniyle elbette.
Putin son basın toplantısında sorular üzerine Türkiye ile yaşanan gerilim hakkında kapsamlı bir değerlendirme yaptı. Rus uçağının düşürülmesini "düşmanca" şeklinde nitelemekle yetinmedi. Suriye ve Irak'ta Rusya ile Türkiye'nin karşı karşıya olduğunu vurgulayan ifadeler kullandı.
Putin'in değerlendirmelerinde AB ve ABD'yi de işin içine çeken polemik unsurları vardı. Uçağın düşürülmesini hakaret dolu ifadelerle Türkiye'nin ABD'ye yaranma arayışına bağladı.
Yine güya Türkiye'nin Başika'ya asker sevkinin arkasında da ABD yönetimi ile yapılan gizli bir anlaşma olabilirmiş. ABD yönetiminin söz konusu asker sevkinden rahatsızlığını bildiği halde Putin bu tür bir polemiğe niçin yöneliyor?
Belli ki, DAİŞ ve "İslamcı tehlike" konularını sadece Türkiye'ye değil Batı'ya da eleştiri yöneltmek için kullanma niyetinde.
***
Putin'in açıklamalarında en maksatlı olanı Türkiye'deki yöneticileri içte ve dışta "
İslamcılığı yaymakla" eleştirmesiydi. Daha önce de tekrar ettiği bu karalamada iki yeni unsur var. İlki, iç siyasete yönelik: "
Bu yayılan İslamcılık nedeniyle herhalde Atatürk mezarında ters dönmüştür."
Putin'in Atatürk üzerinden polemik yapması nafile bir çaba. CHP'nin bile laiklikİslamlaşma üzerinden AK Parti iktidarını eleştirmeyi bıraktığı bir dönemde bu malzemeden Putin'e ekmek çıkmaz. Kaldı ki mevcut iktidar döneminde Atatürk, Türk modernleşmesinin ortak bir sembolü olarak daha da tahkim oldu.
***
Putin'in karalamasındaki ikinci yeni unsur AB ve ABD'nin Ankara'yı "
kendi İslamcıları" olarak gördükleri savı. Bunun da tutulur tarafı yok.
Putin, devletler arasındaki ilişkileri ideolojinin değil jeopolitiğin ve milli çıkarların belirlediğini pekala biliyor. Rusya'nın Velayet-i fakih sistemi ile yönetilen İran ile yakın ilişkileri buna bir örnek. O halde birileri de Tahran'ı Rusya'nın "
ılımlı Şii İslamcısı" olarak niteleyebilir.
Halbuki İran hem Rusya hem de ABD ile yakınlaşmayı başarabilen çıkara dayalı usta bir diplomasi çizgisinde yürüyor. Nitekim Soğuk Savaş döneminde bile ideoloji bir malzeme olmaktan öteye gidememişti.
İşte Putin de Batı başkentlerinde geçmişte çok çiğnenmiş "
İslamlaşma" tezini ısıtıyor. Ne de olsa bu tezin demode olması Rus "
ilericiliği" için sorun değil. Önemli olan Türkiye ile gerilimi devam ettirmede işe yaraması.
Enerji kartını, en azından bu aşamada, Türkiye'ye karşı kullanmak istemeyen Rusya bedelsiz bir kaleme yöneliyor. Zira ideolojik suçlama ekonomik önlemler gibi maliyet üretmiyor.
***
Putin'in ideolojik salvolarının altında gizlenen ilk hedef kendi "
terörle mücadele" gündemine ait. Bu da Suriye'deki bombalamaları sebebiyle Kafkas- Çeçen militanlardan gelebilecek olası saldırıların maliyetini Türkiye'ye fatura etmek.
Putin'in Kafkas kökenli militanları Suriye'de yok etme niyetinde olduğu biliniyor. Ancak söz konusu militanların bazılarının da Rusya ile savaşmak için DAİŞ'ten koparak çatışmanın daha sıcak olduğu Nusra Cephesi saflarına geçtiği konuşuluyor.
Dahası, Putin, PYD-PKK'ya artırdığı desteğin Türkiye'deki muhalefet cenahında yaratacağı rahatsızlığı AK Parti'ye "
İslamcılık suçlaması" ile hafifletmeyi amaçlıyor. HDP'nin Rusya'ya verdiği şimdilik ürkek olan söylemsel desteği takip etmekte fayda var.
Putin bir konuda haklı... Bölgedeki bütün güçler için "
DAİŞ artık ikinci planda..."
Asıl olan jeopolitik çıkarlar; ideolojik iddialar da suçlamalar da işin hikâyesi...