Ankara, Beyrut, Paris ve Bamako... Başkentler terör saldırısı altında... Paris saldırısının şoku atlatılamadan dün Mali'nin başkentinde teröristler otel baskınında çok sayıda insanı rehin aldı. İlk tahminler teröristlerin DAİŞ veya El-Kaide bağlantılı örgütlere mensup olduğu yönünde.
Küresel ağlara ve işbirlikçi yapılara sahip olan söz konusu radikal örgütler tüm dünyayı güvenlik konusunda derin endişelere sevk ediyor. Hiçbir başkent güvenli değil. Kaygılarımız da farkındalığımız da olabildiğine küresel artık.
***
Yaşadığımız çağın
küresel olduğunu sıklıkla tekrarlarız. Küreselleşme deyince de sermayenin, bilginin, ağların ve ürünlerin hızla dünyaya yayılmasını, hareketliliğini anlarız. Ancak dünyanın her anlamda
küçük bir köye dönmediğinin de farkındayız. Sözgelimi emek ve insanlar finansın hareketliliğine sahip değil.
Mültecilerin Avrupa kapılarındaki bugünkü trajik hikâyesi bunun bariz bir örneği. Yine ABD'de eyaletlerine Suriyeli mültecileri kabul etmek istemediğini açıklayan 27 valinin tepkisel tavrı da küresel bir bilincin uzantısı gibi görünüyor. Aslında sadece kendi güvenliğine odaklanan yerel ve negatif bir tepki.
***
11 Eylül'den sonra daha iyi biliyoruz ki şiddet ve terör küreselleşme becerisi göstermede en önde. Başkentler de terörün en kolay ulaşabileceği yerler. Yerel sorunlardan kaynaklanan şiddet hızla küreselleşerek metropolleri hedef alıyor. Ortadoğu, Asya ve Afrika'daki iç savaşlar etrafındaki bölgeyi ateşe boğmakla kalmıyor. Kendini tüm dünyaya gündem olarak dayatıyor.
Suriye'nin de Mali'nin de ateşi hepimizi yakıyor. Bu itibarla yaşadığımız döneme küresel demekle yetinmeyelim. Küremizin farklı köşelerindeki olayların ve bilhassa şiddetin/ terörün bizi etkilediğinin bilincinde olmak yeterli değil. Küyerel diyelim ve yeni bir farkındalık üretelim.
Niçin böyle diyorum? Evet, terör herkesi vurduğu için küresel, ancak sebepleri itibariyle de oldukça yerel aslında. Örnekler saymakla bitmez.
***
Irak'taki Sünni Araplar ABD'nin sorumsuz ve sebepsiz Irak işgalinin ürettiği negatif sonuçları yerel olarak yaşadılar. Milyonların hayatı ve evleri yıkıldı. Maliki'nin Şiici siyasetinin dışlaması ile yüzleştiler. Elbette Batı'yı da sorumlu tutarak oldukça
küyerel bir tepki geliştirdiler.
İşte bu ortamda, hilafet iddiasındaki DAİŞ yerel ve küresel ağları, hedefleri sentezledi. Yine Suriye'de 380 bin insanı öldüren Esed yönetimini hizaya getirmek için
küresel güçler o kadar az şey yaptı ki.
Bölge insanları, Irak'ı gereksiz yere işgal eden ABD'nin, Avrupa'nın Suriye'de sorumluluk göstermediğini düşündüler. Suriye'ye akan Avrupalı yabancı savaşçılar da yerel rahatsızlıklarını küresel endişeleri ile birleştirdiler. Avrupa'da kuramadıkları bireysel anlam dünyalarını sahte bir ümmet bilinci ile radikalleştirdiler.
Ve cezayı bütün başkentlere kestiler, ister Müslüman ister gayrimüslim. Böylece Batı'nın bireysel, yerel sorunu İslam dünyasının küresel, yerel derdiyle iç içe girdi.
***
Mali'de teröristlerin rehinelerin arasından Müslümanları seçerek serbest bırakması terör ve Müslümanlar ilişkisini daha da tartışılır kılacak mahiyette. "
Neden teröristler hep Müslüman" sorusu yeniden ve yeniden sorulacak. Batılı devlet adamları savaşımız İslam ile değil dese de Müslüman karşıtlığı duyguları daha da derinlere işleyecek.
Batı toplumları yerel tepkisellikle daha fazla güvenlik önlemi almaya, sınırlarını kapatmaya devam edecek. Bunun da Müslümanların temsilinde radikal aktörlerin yerini güçlendireceğini tahmin etmek hiç de zor değil.
O halde ne yapmalı?
İnsanlığın dertlerinin çözümünde küyerel bir farkındalığa ve eylem gündemine ihtiyacımız var. Dinine, rengine, ırkına bakmadan.
Aksi halde küyerel dünyanın yaşam alanları, başkentler terör tarafından vurulmaya devam edecek.