7 Haziran seçim kampanyaları, siyasetin dostdüşman ayrımı ve buna bağlı korkular-vaatler üzerinden yürüdüğünün en belirgin örneği haline geldi.
Liderler ve parti adayları için makul olan siyasi mücadeleye içte ve dışta gazeteciler ve akademisyenler de katıldı. New York Times, Economist, Guardian ve Reuters gibi yayın organları Türkiye'nin seçimlerinde taraf olmaktan geri durmuyorlar. Yabancı basın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "daha da otoriterleşeceği" tezi üzerinden bir korku iklimi yaratmaya çalışıyor. Ve AK Parti'nin güçlü iktidarının önünü kesecek aktör olarak HDP'yi işaret ediyor. Hakkını teslim etmek lazım, muhtemel AK Parti iktidarının "tehlikesini" en "başarılı" şekilde seslendiren aktör de HDP. Bütün imkânlarını seferber ederek yüzde on barajını aşmaya çalışan HDP korkunun ve barışın dilini aynı anda kullanıyor.
Hem barajı aşmak hem de AK Parti iktidarını engellemek için kendi tarihinin görmediği yepyeni, çokyüzlü bir seçim propagandası yürütüyor. Batı'da barış dilini kullanıyor; hem AK Parti karşıtlığını hem de Çözüm sürecini sahiplenerek oy toplamaya çalışıyor. Halbuki seçim sonrasında güçlü bir AK Parti olmazsa Çözüm sürecinin ciddi sıkıntıya gireceği aşikâr.
Bu durum bir çelişki ise de HDP-KCK çok sayıda çelişkiyi bir arada yönetebileceğini düşünüyor. Bir yandan HDP, Doğu ve Güneydoğu illerinde barajı aşamaması durumunda çatışmanın geri geleceğinin el altından propagandasını yaparken diğer yandan KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık açıkça Hükümetin planının "seçim sonrası savaş" olduğunu iddia ediyor. Selahattin Demirtaş ise AK Parti'nin seçimlerden güçlü çıkması durumunda "tüm muhalif kesimlere" çok büyük operasyonlar yapacağını öne sürüyor. Hükümete muhalif kesimler HDP-KCK çizgisinin bu "korkutma siyasetini" Erdoğan ve Hükümet karşıtlığı sebebiyle satın almış durumda.
Çözüm sürecinin barış ortamından istifade ederek ama silahı da elinde tutarak siyaset yapan Kürt milliyetçi siyasetinin Türkiye'yi seçim sonrasında esaslı bir meydan okumaya sürükleyebileceğini görmek gerekir. Yani HDP bu seçim stratejisi ile hem kendisi hem diğer partiler için seçim sonrasında taşınması zor bir yük oluşturdu. Bu yük, AK Parti karşıtlığı peçesine gerek kalmadığında daha net görülecek.
Ben de genel eğilime uyarak ne demek istediğimi korkular ve senaryolar üzerinden anlatayım. Barajı aşması durumunda HDP, hükümet kurulmasından yeni bir anayasa yazımına kadar birçok konuda Meclis'te anahtar parti konumuna gelecek. Bu kritik rolü ister AK Parti ile ister diğer muhalefet partileri ile koalisyon hükümeti kurulması ve yeni bir uzlaşma üretilmesi yönünde kullanabileceği düşünülebilir.
Böylesi olumlu bir seçeneğin çok zor olduğu kanaatindeyim. Zira bu seçimler tek başına iktidar çıkarmazsa seçimlerin toz dumanı kalktığında, hızlı bir şekilde diğer partiler nezdinde HDP'nin ötekiliği hatırlanacaktır. Seçim öncesinde kendisiyle koalisyon kurulmayacağı açıklanan AK Parti ise, seçim sonrasında işbirliği yapılması en zor parti HDP olacaktır. Zira profili yükselen HDP daha etkin olmakla taleplerini azaltmak arasında bir kıskaca girecektir.
HDP, güçlü AK Parti desteği olmadan MHP'li seçeneklerle çözüm sürecini eskisi gibi "fırsatçı" şekilde değerlendiremeyecektir. Ya Kürt milliyetçiliğinin "özerklik" ve "PKK'lılara af" başta olmak üzere, birçok talebini erteleyecek ya da bu taleplerini komşu ülkelerdeki derinliğini de kullanarak dayatacaktır. Bu dayatmayı hem Meclis'te legal olarak hem de sokakta-dağda "sivil itaatsizlik" ve "şiddet" ile yapabilecektir. Peki HDP, taleplerini muhalefet partileriyle işbirliği üzerinden parti siyaseti sayesinde elde edemez mi? Çok zor...
HDP ile koalisyona ya da işbirliğine giren partilerin kolayca yıpranacağı ortada. Olası bir erken seçim sebebiyle de tercih edilmeyecektir. MHP ile HDP'nin yan yana gelmesi iki partiyi de AK Parti lehine zayıflatır. Barajı aşamaması durumunda HDP'nin siyasetimize getireceği sıkıntıları kendi yetkilileri ifade ediyor zaten: çatışma, sivil itaatsizlik, seçimlerde hile yapıldığı iddiası üzerinden yaşasın sokaklar...
Her iki senaryoda da HDP'nin sınavı büyük.