Seçimler muhasebe, eleştiri ve vizyon sunma dönemleri. Cumhurbaşkanı adaylarının vizyon belgelerini açıkladığı bir süreçte muhalefet AK Parti ve Erdoğan eleştirilerini iki ana eksende toplamış durumda. Birinci eksen, güçler ayrımının ortadan kaldırılarak Türkiye'nin gittikçe otoriterleştiği argümanına dayanıyor. Bu argüman dışta ve içte, yorulmadan üretilen yaygın bir söyleme, hatta "mahalle baskısına" dönüştürüldü.
Nitekim ABD'nin yeni Ankara Büyükelçisi John Bass'a Senato'daki onay oturumunda Senatör McCain tarafından uygulanan baskı buna bir örnektir. McCain yeni büyükelçiyi "Türkiye'de otoriterliğe bir kayma vardır" şeklinde cevap vermeye zorladı.
"Uzlaşmacı" İhsanoğlu bile "centilmen" tavrından uzaklaşarak dilini sertleştiriyor... CHP'nin Erdoğan eleştirisinin yeni bir versiyonunu üretiyor: "İktidarı sivil padişaha mı teslim edeceğiz. Türk milleti bir Ortadoğu diktatörlüğü yaratmak istemiyor."
İkinci eksen ise Hükümetin dış politikada "aşırı özgüvenle ve mezhepçi bir tarafgirlikle Ortadoğu bataklığına" saplandığı eleştirisine odaklanıyor.
Suriye ve Irak ile bozulan ilişkiler buna örnek veriliyor. AK Parti'ye yöneltilen bu iki ana eleştiri de aslında bu partinin aktörlük iddiası ile ilgili. AK Parti'den istenen Türkiye adına iddialı bir dış politika yürütmeyi terk ederek ölçeğini küçültmesi... Tam bu noktada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun "dört yıldır hata yaptığımızı söyletmeye çalışıyorlar" ifadesini hatırlatmak isterim.
2009 Davos sonrası Batı başkentlerinde ortaya çıkan ve içeride yeniden üretilen otoriterlik söylemi bir yönüyle Türkiye'yi tedip etme gayreti. Aktör olmanın pişmanlığını ikrar ettirme çabası...
Bu itibarla AK Parti'nin yeni genel başkanından dış politikada revizyon yapması yönünde bir kamuoyu oluşturulması da kuvvetle muhtemeldir. Bu revizyon isteği Batı ile İlişkiler ve Türkiye'nin Ortadoğu'da ne yaptığına dair olacaktır. Ancak bir husus gözden kaçıyor. Dış politikanın vizyonunda bir revizyonun olması iki sebepten ötürü pek mümkün değil. İlk sebep, AK Parti'nin özgüveni ve aktör olma yönündeki iddiası doğrudan hareketin lideri Erdoğan'ın perspektifi ve iradesi ile irtibatlı. "Yeni Türkiye Yolunda" isimli vizyon belgesi cumhurbaşkanı adayı Erdoğan'ın özgüven ve iddiasının yol planını sunuyor. Erdoğan yeni Türkiye'yi "demokratik, müreffeh ve öncü" olarak tahayyül ediyor.
2023 hedefinin önemli bir parçası da Türkiye'nin dünyada "öncü ülkeler" arasına girmesi. İkinci sebep ise daha yapısal. Son beş yılda AK Parti çok katmanlı medeniyet söylemi ile Kemalist paradigmayı aşma amacını net şekilde ortaya koydu. Bu yeni Türkiye'nin inşası demek...
Güçlü aktör iddiası olmadan her tür vesayeti bitirmek, demokrasiyi konsolide etmek imkân dahilinde değil. Bölünme korkusunun tutsağı olmadan Çözüm sürecini tamamlamak için de aktif ve iddialı bir dış politikaya ihtiyaç var.
Yine pasif ve içe kapanmış bir Türkiye'nin Ortadoğu'daki kaosun getirdiği meydan okumalara cevap vermesi beklenemez. Pedalı çevirmeye devam.