Her insan bir âlem. İnsanın ölümü büyük bir âlemin karanlığa gömülmesi.
Ve hiçbir ölüm zamanlı değil...
Soma maden kazasında 301 canımız toprak altında kaldı.
Yüzlerce ailenin yarım kalan hayalleri ve derin acılara boğulan anneler, babalar, eşler ve çocuklar...
Türkiye'nin ortak acısı ve büyüyen yasımız.
Karanlıkta kalan insanlığımız..
***
Soma faciasının üzerinden geçen bir haftada yazılanlar ve konuşulanlarla kamuoyu neyin yapılması gerektiğini biliyor.
Türkiye önce maden endüstrisinde daha sonra da çalışma hayatının diğer alanlarında çalışan güvenliğini sağlamak zorunda.
Maden yetkililerinden başlayarak sorumluluğu olanlar elbette hesap vermeli ve yargı önüne getirilmeli.
İnsana değer vermeyen neo-liberal ekonomik uygulamaların eleştiriye tabi tutulması lazım.
AK Parti Hükümeti kentleşmeden çalışma hayatına birçok mikro alanı yeniden ele alan politikalar geliştirmek zorunda.
Bu zorunluluk Yeni Türkiye'yi kurma iradesinin ve isteğinin de parçası..
Son on yılda Hükümet Türkiye'nin birçok temel sorununa yapısal müdahalelerde bulundu, reformlar yaptı.
Yeni bir kalkınma paradigmasına ihtiyacımız var...
Türkiye'nin büyük olma ideali "
insanca ve hakça" yaşama pratiğini doğurmalı.
Devletin denetleme görevi olmazsa olmaz bir yükümlülük.
Bütün bunlar ne yazık ki facia olmadan da bilmemiz gerekenlerdi.
Meclis'te soruşturma komisyonu açılması, yargı sürecinin başlayarak 24 kişinin gözaltına alınması, Soma'ya yapılan yardımlar ve madenlerle ilgili yeni yasanın hazırlanacak olması devletin, hükümetin harekete geçtiğini gösteriyor.
Madenlerimizde insanca çalışma ortamı ne kadar kurulacak bunu önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Takipçisi olmak her vatandaşımızın hakkı elbette.
***
301 insanımızı kaybetmek hem de ihmallerin sonucu kaybetmek büyük bir acı ve öfke doğurdu.
Bu öfke ortak acıların paylaşılması değil..
Yapılması gerekenlerin ortak aklı da değil..
Türkiye siyasetinin kutuplaşması yeni bir uçurum daha üretti kendine.
Soma faciasından sonra yaşadıklarımız gösteriyor ki Türkiye toplumu acılarını ve öfkelerini yönetemez hale geldi..
Siyasal olan bir anda her şeyi kuşatıyor..
Kuşkusuz madenlerdeki çalışma şartları ve güvenliği konusu siyasetin konusudur.
Bu alandaki ihmallerin ve sorunların haklı bir eleştiriyi doğurması da kaçınılmaz..
Ancak bu acıların ve yasın durduramadığı siyasal öfkemiz öyle bir savrulma yaşatıyor ki medeni bir toplumun makuliyetini kaybediyoruz..
Siyasal öfkemiz yaşadığımız gerçekliği aydınlatmıyor, bir alacakaranlığa mahkûm ediyor bizi.
Eski bölünmüşlüklerimizi besliyoruz taze kızgınlıklarımızla..
Siyasal öfkemiz içine kapandığımız, katı ideolojilere dönüşüyor, merhum Cemil Meriç'in dediği gibi "
uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri"ne...
Herkesi birleştirecek ölümler ve yas ötekine olan hıncımızı pekiştiriyor ve yepyeni uçurumlar yaratıyor içimizde...
Acımızı, iktidara haddini bildirme protestolarına çeviriyoruz.
Ölenlerin Hükümeti destekledikleri için bu tür felaketlere müstahak olduklarını söyleyen bir zihniyet türetiyoruz.
Sosyal medya ise tam bir öfke deryası, ucu bucağı belli olmayan.
Siyasal öfkemizi kontrol etmenin insani sorumluğumuza dahil olduğunu fark etmeliyiz.
Uçurumlarda kaybedeceğimiz şey toplumsal barışımız ve yarınların aydınlığıdır.