Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Tony Bennett mucizesi, Grace Jones şovu

Haftanın konusu, müzik. Acı ve tatlı yanlarıyla... Önce acısı: büyük müzik adamı, sayısız unutulmaz şarkının bestecisi, 58 yılık gazeteci ve benim 40 küsur yıllık dostum Selmi Andak vefat etti. Bu hafta sırf onu yazmak isterdim. Ama müzik gündemi öylesine yüklü ki... O müzik adamıdır, anlayıp hoş görecektir. Ve onu uzun boylu anma fırsatları elbette gelecektir.
Tony Bennett konseri yalnızca haftanın veya yılın değil, uzun yılların büyük müzik olayıydı. Beni böylesine mest eden bir konser az olmuştur. Bennett'in önce Allah vergisi özellikleri vardı: 84 yaşında, sesini hâlâ böyle koruması ve en tiz notalara çıkması nasıl mümkün olabiliyordu? Ayrıca Amerikalıların 'phrasing' dedikleri, sözleri olabilecek en iyi biçimde, tümüyle hissederek ve her kelimenin hakkını vererek söylemesi... Günümüzde kaç sanatçıda var?
Böylece Bennett hem şahane bir teknikle şarkı söyledi, hem de sanki bizimle konuştu. Kabare müzikalinin şarkısı Maybe This Time'da sonunda aşkı bulma umudunu, The Way You Look Tonight'da bir sevgilinin en güzel göründüğü anı, Stranger in Paradise'da sevginin insanı cennete götüren gücünü anlattı. I Left My Heart in San Fransisco bir kent üzerine yazılmış en güzel şarkı mıydı? Smile'da hayatta hep iyimser olmanın önemini vurgularken, The Boulevard of Broken Dreams'de tango ritmini bir yana bırakıp, dünyadaki tüm jigolo ve fahişelerin kaderine acılı bir bakış attı.
Ve adına The Great American Song Book da denen, George Gershwin'den Cole Porter'e, Richard Rodgers'dan Irving Berlin'e, Harold Arlen'den Henry Mancini'ye eşsiz bestecilerin ve ozan söz yazarlarının katkılarıyla Amerika'nın 20. yüzyıla o büyük armağanını, yeniden ve seçme örnekleriyle karşımıza getirdi. Yalnız bizim kuşakların değil, Açıkhava'yı dolduran binlerce genç insanın da ayakta dakikalarca süren ve tam beş bis'e yol açan alkışları beni çok mutlu etti: gençlerle paylaştığımız şeyler de vardı!..
Ve Grace Jones. O bir başka âlemdi. 62 yaşındaki sanatçı, upuzun bacakları, kısacık saçları, sımsıkı mayosu, sürekli değiştirdiği giysi ve şapkalarıyla, bir müzik şöleni değil, ama tam bir gösteri sundu. Çıplak poposundan orgazm taklidine kadar hayli erotikti de... Disko'ya çok hakimdi: zaten o akımı yaratanlardan biri değil miydi? O güzelim La Vie En Rose adlı Piaf şarkısının disko ritmiyle nasıl katledildiğini yıllar sonra yeniden duymak, beni bir tuhaf yaptı!... Ama kimse umursamıyordu, hemen herkes eller havada, ayaktaydı. Bu arada vatanı Jamaika'ya, İstanbul'a ve Türk kocasına selamlar yollaması da ilginçti. Unutulmayacak bir konser değil, ama unutulmayacak bir gösteriye tanık olduk. Türkiye'de pek izlenemeyen cinsten...Daha ne istenir?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA