BİR Türk yönetmenine Metin Erksan'dan 40 yıl sonra, bir Alman yapımına ise 1986'dan beri ilk kez Altın Ayı getiren 'Duvara Karşı'nın yönetmeni Fatih Akın, sadece 31 yaşında ve Avrupa sinemasının en umut verici genç yönetmenlerinden biri artık. 1995'te kısa filmlerle başlayan sinemacılığı, bu Hamburg doğumlu Alman vatandaşını çiftkültürlülüğün en görkemli başarı örneklerinden biri haline getirmiş durumda. Çünkü o, kusursuz Türkçe'sinden Türkiye'yle olan sıkı gönül ve akıl bağına kadar herşeyiyle kökenlerine bağlılığını koruyor. Ve bu iki kültürden de yeterince beslenerek özgün ve yaratıcı olmayı başarıyor.
TÜRK KIZININ ÖYKÜSÜ
BERLİN Film Festivali'ne katılan iki Alman filminden biri olan 'Nightsong- Gece Şarkısı' kendi ülkesinde adeta hakaretlerle karşılanırken, bir Alman- Türk ortak yapımı olarak sunulan 'Duvara Karşı' övgülerle ve de görkemli bir Altın Ayı ile karşılanıyor. Az şey mi bu? Yıllar önce, o daha sadece 'Kısa ve Acısız' (1997) adlı ilk uzun filmiyle dikkat çekmişken, Strasbourg'da Faruk Günaltay'ın düzenlediği Türk Sineması Günleri'nde bir masa etrafında başlayan arkadaşlığımız, bu kez Berlin'de 'Duvara Karşı'nın yarattığı heyecan dalgası içinde pekişiyor. Akın'ın tüm film karakterleri gibi hayatı 180 kilometreyle yaşayan, iki farklı kültürün çatışması içinde ezilmekten sert çıkışlarla kurtulmaya savaşan, özgün ve kişilikli kahramanları olan bir hikaye bu... Hamburg'da başlayıp İstanbul'da noktalanan bir aşk hikayesi... Aile baskısından kurtulup hayatını istediği gibi yaşamak, 'bol bol seks yapmak' isteyen bir Türk kızı... Alman karısını yitirdikten sonra yaşam zevkini de yitirmiş ve alkolik olmuş, hayatı kaymış
bir Türk... Bir formalite evliliğiyle başlayıp gerçek bir aşka, giderek tutkuya dönüşen bir ilişki... Aşırı durumlar, genel- geçer ahlaka meydan okuyan bir başkaldırı, Almanlar'a atılmış ince fiskeler ve en çok onları güldüren iğneli sataşmalar... Hepsi dur-durak bilmeyen bir sinemayla anlatılmış olarak karşınızda... İşte Berlin 2004'de aralarında Angelopoulos, Ken Loach, Eric Rohmer gibi devler de bulunan ustaların filmleri arasından sivrilerek Avrupa sanatının en büyük ödüllerinden birini kapan 'Duvara Karşı'nın bir özeti...
COŞKU DOLU BİR ADAM
FATİH içten bir coşkuyla konuşuyor. İster basın toplantısında dünya medyasının karşısında, isterse aramızda olsun... Bu filmi ve bu hikayeyi yıllarca içinde taşıdığını, günün birinde bunun derisini delen bir sivilce gibi patladığını söylüyor. "Hep deneylere açığım, sanatta klasik kalıpları kırmak isterim" diyor. Oyuncularına hep güvendiğini ve onları oldukça özgür bıraktığını, böylece çekimde kimi şeylerin değiştiğini anlatıyor. Fatih kendisinin de geleneksel bir çevreden geldiğini, amacının o çevreyi tümüyle eleştirmek olmadığını söylüyor: "O çevrede çok iyi, çok insanca şeyler var. Ama eleştirilecek yanları da var." Bu ve benzeri filmlerle birçok tabunun yıkıldığını ve kuşakların birbirini anlama şansının doğduğunu belirtiyor. Akın'a göre üç tip insan var onun filmlerinde... Türkler, Almanyalı Türkler ve de Almanlar. Gülerek "En mutlu Türkler, İstanbullu Türkler" diyor. Basın toplantısında İstanbul'un büyüleyici hareketliliğini öve öve bitiremiyor. Türkiye'nin de dünyanın en hızla değişen, en dinamik toplumlarından biri olduğunu açıklıyor. Bir Alman "Ne zaman Almanları anlatacaksınız?" diye soruyor. Fatih öfkeleniyor: "Ben zaten Almanları anlatıyorum. Bizler burda doğduk, Alman vatandaşıyız. Ama bizleri hala 'misafir işçi' gibi görenler var. Bu ve benzeri deyişleri kabul etmiyorum ve protesto ediyorum" diyor; salondan bir alkış kopuyor. İşin tuhafı alkışlayanlar yabancı, hatta çoğu Alman...
'HALA YABANCI MIYIZ?'
BU 'yabancı'nın Almanya'da hala geçer akçe olan azınlık ve farklı kültür düşmanlığını böylesine eleştirmesi, buna karşı savaşması aydın Almanların da hoşuna gidiyor. Fatih, Almanlara kızıyor, onların herşeyi kategorize etmeye meraklı olduğunu, sol entelektüellerinde bile ırksal önyargılar olduğunu söylüyor. Kendisinin hem Alman, hem de Türk olduğunu, ama Almanların bunu bir türlü kabul edemediklerini belirtiyor. Filmi önce yarışmaya alınmamış, ancak 10 gün kala kabul edilmiş. Filmdeki seks sahnelerinin Türkiye'de belki eleştirileceğini, ama bu hikayeyi başka türlü anlatamayacağını söylüyor Fatih. Türkiye'deki tepkilere çok önem veriyor, tüm eleştirileri izliyor. Ve bu filmin bizde nasıl karşılanacağını çok merak ediyor. Hemen söyleyelim: Film satın alındı ve bir-iki ay içinde seyircimizin karşısına çıkacak. Ödül öncesi yapılan satışın 50 bin dolar civarında olduğu söyleniyor. Ödül sonrasına kalsaydı, kuşkusuz daha yüksek olurdu.