Aracımız bazen "Türkiye'nin desteğiyle yapılmış" düzgün yollarda ilerliyor... Asfalt... Yolun kenarında palmiyeler. Bazen de... Köy yollarındayız... Taş, toprak.
Yolumuzun üzerinde... "Tabelalar" görüyoruz.
Örneğin... "Fatih Sultan Mehmet Han Yaşam Evleri" tabelası.
Briket evler.
Evler briket ama... Buradaki "varlığımız" Türkiye'ye yönelik tehlike için, milyonlarca Suriyelinin yeni göç dalgalarıyla sınırımıza yığılmaması için bir "duvar".
Hem de... "Canlı duvar."
Afrin'de... İdlib'de... Değişik bölgelerde... Köylerde... Sınırımızın ötesinde... "Canlı duvarlar."
***
Köy... Çocuk bahçesi gibi
İdlib... Sarmada ilçesi... Meşhed Ruhin bölgesi.
Bölgede... Kızılay'ın kurduğu kamplar da var... Türk sivil toplum kuruluşlarının inşa ettirdikleri köyler de.
Köylerden birine giriyoruz:
"Atasay-Kızılay" köyü.
Bin 288 aile yaşıyor.
6 bin 700 nüfus... "3 bin 800'ü çocuk."
Araçtan iniyoruz ve... Etrafımız sarılıyor... Çocuk, çocuk, çocuk.
Neyse ki hazırlıklıyız.
Çocuklara gofret, çikolata, bisküvi, kraker dağıtmaya başlıyoruz.
***
İdlib'de bir okul
Oğuzhan Bingöl, "İdlib'den sorumlu" Hatay Vali Yardımcısı... Bütün gün birlikteyiz... Köy köy, kamp kamp dolaşıyoruz... Soruyor:
- Bir okula girmek ister misiniz?
Ve ekliyor:
- Okul çok... Bizim eserlerimiz... STK'ların... Hayırseverlerin.
Okul... Bizim okullardan farksız... Eee, ne de olsa "Proje bizim, müteahhit de bizden biri." Öğretmenler... Öğrencilerine bizleri tanıtıyorlar.
Öğrencilere... "Bir şeyler" dağıtıyoruz... Dedik ya "hazırlıklıyız".
Atıştırmalık... Ağız tadı... Gofret... Çikolata falan.
Öğretmenler... Öğrenciler... Sanki sözleşmişler... Bütün dersliklerde aynı sözler:
- Allah yırda ala Türkiyye.
Mihmandara dönüyoruz:
- Ne diyorlar?
- Diyorlar ki... Allah Türkiye'den razı olsun.
***
Ve... Okulun bahçesi
Okulun bahçesinden çıkacağımız sırada... Bir bağrışma, bir koşuşma oluyor... Dönüp bakıyoruz.
Derslikler boşalmış... Öğrenciler bize doğru koşuyorlar... Etrafımızı sarıyorlar.
Hüseyin Yayman gülüyor.
"Anlaşılan bizi bırakmayacaklar" diyor.
Yayman, "akademisyen".
Eh... Oldu olacak... Suriyeli çocuklara bir ders versin.
Hüseyin Yayman... Yine gülüyor... "Neden olmasın?"
Ve... Ders başlıyor:
- Çocuklar... Türkiye denilince aklınıza ne geliyor?
Arkalardan bir çocuk... Sesini yükseltiyor:
- Türkiyye niye umre ve ebune. (Türkiye bizim hem annemiz hem de babamız.)
Diğer çocuklar... Aynı sözü tekrarlıyorlar... Ve ardından alkışlar.
Yayman... "Derse" devam edemiyor... Gözyaşları.
Mehmet Ali Kuseyri'ye bakıyoruz... O da ağlıyor.
***
Duvardaki yazı
Mesrur Vural... Kimdir? Nerelidir? Ne iş yapar? Bilmiyoruz.
Ama bir şeyi biliyoruz.
İdlib'in bir köyünde... 509 numaralı briket evde... Bir aile yaşıyor... Anne... Baba... Çocuklarıyla.
Anne... Bize çay demliyor.
Baba... Sigara ikram etmek istiyor... Ama Hüseyin Yayman'ın da, benim de sigarayla işimiz yok.
İşte... Bu evin duvarında... Şu satırlar okunuyor:
"Bu briket ev Mesrur Vural desteğiyle Türk Kızılay tarafından yapılmıştır."
İdlib'de... Yüzlerce evin duvarında... "Böyle yazılar" var.
Onlar... "Hayırseverler." Allah razı olsun.
Çaya teşekkürler... Veda ederken... Evin kadını diyor ki:
- Allah yırda ala Türkiyye. (Allah Türkiye'den razı olsun.)
Evin erkeği... Karısından hiç geri kalır mı? Sözü o alıyor:
- Türkiyye rahmetine. (Türkiye bize merhamet etti.) Evden uzaklaşıyoruz ama... İki kardeş...
Evin çocukları... Arkamızdan koşuyorlar... İlle de bizi aracımıza kadar uğurlayacaklar.
Boyunlarına sarılıyoruz... Gofret... Fındık fıstık... Çikolata...
Çocuklarda bayram sevinci... Elimizi öpmek istiyorlar.
***
'Büyük abi'
Gezerken... Bir markete girdik... Duvarda Hatay Valisi Rahmi Doğan'ın fotoğrafı.
Valimiz... İdlib'i "komşu kapısı" yapmış... Sık sık geziyor... Onunla "özçekim" yapan çok... Market sahibi de onlardan biri.
Vali ile fotoğrafını duvara asmış.
Soruyoruz... "Bu kim" diye.
Esnaf... Gururlanarak... Övünerek... Yanıt veriyor:
- Ahi kebir. (Büyük abi.)
Hüseyin Yayman ile gülüşüyoruz... Artık Rahmi Doğan'la karşılaşınca "Sayın valim" demeyeceğiz.
"Ahi kebir... Büyük abi" diyeceğiz.
***
Bizden söylemesi
Polisimiz... Jandarmamız... Bu bölgede görev yapan kahramanlar... "Yıpranma tazminatı" alıyorlar... Hakları... Helal olsun... Az bile
Ama... Buralarda... Evlerinden, ailelerinden uzakta... Hizmet yarışında... "Kızılay ile AFAD" personeli de var.
Onlar da "yıpranıyorlar".
Ama "yıpranma tazminatı" alamıyorlar.
"Sesleri" çıkmıyor... İstedik ki "onların sesi olalım."
***
Müzik... Ve diziler
İdlib... Bir koca şehir... Çevresinde ilçeler... Eriha... Harim... Ma'arretü'n- Nu'man... Cisr-eş Şuğur.
Gezerken... Mehmet Ali Kuseyri kulağımıza eğiliyor:
- Bazı evlerden Türk müziği geliyor... Türkçe konuşmalar duyuluyor.
Hemen mihmandarımıza dönüyoruz.
Mihmandar... Bizi "evlere" yönlendiriyor... Birkaç ev geziyoruz... İbrahim Tatlıses... Müslüm Gürses... Tanımayan yok desek yeridir.
Ve bir de dizilerimiz... Kuruluş Osman... Kurtlar Vadisi... Diriliş Ertuğrul... Çok izleniyor.
Hayır... "Aşklı meşkli... Açık saçık sahneli" dizilerimizin izleyicisi yok.
***
Yarın... Yine buradayız
Gezdik... Dağ, tepe... Köy, ilçe... Kamp... Briket ev... Dedik ki... "Yeter... Dönelim artık."
Ama... Bırakmadılar.
AFAD'cılar... Kızılay'cılar... Diğerleri... Türk ve Suriyeli görevliler.
"Daha... Görmenizi istediğimiz yerler var" dediler:
- Madem buralara kadar geldiniz... Hemen dönmeyin... Kalın... Yoksa ev sahipliğimizden memnun değil misiniz?
Olur... Gezmeye devam... Yarın İdlib'den son notlar.