Gündem korona... Bütün dünya küresel salgını konuşuyor.
Ama... Sivri akıllının biri "Erken seçim" istiyor.
Bir başka sivri akıllı "Darbe" imalı sözler ediyor.
Siyaset ciddi iştir... "Hafifliğin" gereği yok.
Siyasetçi... Ne söyleyeceğini "Ölçüp tartmalı." Ne söylemeyeceğini de.
Testi, içindekini sızdırır.
Anlaşılan... Kimilerinin "Şuur altında" aynı özlem yatıyor:
-Darbe... Nerede kaldı?.. Bir geliverse.
***
Siyaset "Saçmalamak" değildir
Darbe... Muhtıra... Ara rejim... Türk demokrasisinin "Kimyasını... DNA'sını" bozdu.
27 Mayıs 1960... 12 Mart 1971... 12 Eylül 1980... Post modern darbeler... Darbe girişimleri...
"Türkiye çok ağır bedeller ödedi."
Ödenen bunca bedele rağmen hala "Umudunu" darbeye bağlayanların olması... "Ne kadar acı."
Bunların içinde "Siyasetçi" olması... "Çok daha acı."
Siyasetçi... Bindiği dalı keser mi?.. Kendi ayağına kurşun sıkar mı?
Ama... Hırs, aklın önüne geçince;
Kimi... "Koronayı siyasallaştırıyor."
Kimi... "Darbeli söylemleri" siyaset sanıyor.
"Allah akıl fikir versin."
***
Bahçeli... Demirel... Ve "Cambaz hikayesi"
Devlet Bahçeli'nin "Türkiye'nin korona salgınına yenilmesini, aciz ve acıklı duruma düşmesini dileyenler var" sözlerini dinlerken...
"Zaman tünelinde" bir gezinti yaptık.
Bir sohbetimizde "Süleyman Demirel'den dinlediklerimizi" hatırladık.
Rahmetli Demirel... Bir "Cambaz hikayesi" anlatmıştı.
Batı'da... Bir sirk düşün... Cambaz ipte yürüyor.... Seyirci "Ah!.. Geçecek... Geçiyor... Geçti... Bravo" diye heyecanla alkışlıyor.
Bize gelince... Maalesef... Seyircinin bir kısmı... "Ha düştü, ha düşecek... Geçemeyecek... Düşse de görüversek" diye bekliyor.
***
Halden anlıyoruz
Sokağa çıkamamak... Eve kapanıp kalmak... Bunalmak... Sıkıntıdan patlamak... "Halinizi anlıyoruz."
Tecrübe ile sabit... Şöyle ki;
2009... Kasım... "Domuz gribinden" yataktaydık... Günlerce.
Kolumuzda bir "Alet" takılıydı...
"İntraket... Damar yolu açma cihazı"... Serumun biri bitiyor, diğeri bağlanıyordu.
Gece gündüz... "Cihaz kolumuzdaydı."
Bir gün doktorlar "Çıkabilirsiniz" dediler... "Ama evde istirahat."
Akşama doğru... Hastaneden öyle bir hızla çıktık ki... "Kaçarcasına."
Evde ilk iş... "Duşa hücum." Ama o da ne?... "İntraket" hala kolumuzda.
Suç hastanede değil... Çıkışımızdan hemşirelerin haberi yok ki... Haberleri olsa "Aleti çıkarırlardı."
Hemen hastaneyi aradık... Ortalık karıştı... Baktık "Başhemşirenin... Diğer hemşirelerin canı yanacak."
Kıyameti kopardık... "Hastane personelinin kusuru yok... Olayın sorumlusu biziz."
Doktor... Başhemşire... Hemşire... Eve geldiler... "İntraket... Özenle kolumuzdan çıkarıldı."
Diyeceğimiz o ki... "Halden" anlıyoruz... Günlerce eve kapanıp kalmanın "Ne kadar sıkıcı olduğunu" çok iyi biliyoruz.
***
Günün fotoğrafı
Gaziantep'te... Varoşlarda... Pek çok mahalle bakkalının camında... Bir yazı var.
Hayırseverler... Garibanların "Veresiye defterindeki" borçlarını kapatmışlar.
Bu iş... "Bütün yurtta" tuttu.
Allah razı olsun.
***
Fener Bahçe ile Beşiktaş Badesu
Televizyonda iftar programı... Prof. Nihat Hatipoğlu konuşuyor.
Vatandaşın biri... Yıllar önce... Bir soru sormuş... Nihat Hoca ondan söz ediyor...
Soru:
- Soyadım "Bahçe." Oğlumun adını "Fener" koydum... Böylece çocuğumun adı "Fenerbahçe" oldu... Hocam, dinimize göre günah mı?
Nihat Hoca'yı dinlerken... "Beşiktaş" aklımıza geldi:
"Şubat 2010... Muğla-Milas'ta..." Sibel- Güngör Balıkçı çiftinin bir kızları oldu.
Anne baba "Fanatik Beşiktaşlı."
Kızlarına isim koydular: "Beşiktaş Badesu."
Beşiktaş Badesu adı "Nüfus kaydına geçti."
Dört yıl sonra... Sibel- Güngör Balıkçı çiftinin "Oğlu" oldu... Onun ismi... "Kartal."
***
Bemece Ay
Mehmet Yıldız... Gariban bir kamyon şoförüydü... Şanlıurfa'da.
Dünyası... Hayali... "BMC kamyon" sahibi olmaktı.
Kısmet değilmiş... Alamadı.
Sene 1976... Mehmet Yıldız'ın bir kızı doğdu.
Urfalı şoför... Kızının adını "Bemece Ay" koydu.
Aradan yıllar geçti.
Sene 2004... Gazetelerde bir "Haber/ röportaj" yayınlandı... "Fotoğraflı."
28 yaşındaki Bemece Ay... Elinde nüfus cüzdanı... Fotoğrafın altındaki yazı:
- Adımı değiştirmek istiyorum... Mahkemeye başvuracağım.