Odalar Birliği eski Başkanı... Eski Milletvekili... Eski Bakan... Ali Coşkun anılarını yazdı... Üç cilt... "Bir Ömür Böyle Geçti."
Birinci cilt "Önsöz" ile başlıyor.
Önsöz de "Mevlana'dan bir alıntı" ile:
"Gözünü açıyorsun 'Doğdu' diyorlar,
Gözünü kapatıyorsun 'Öldü' diyorlar,
Bu göz kırpışa 'Ömür' diyorlar."
***
YAŞASIN CUMHURİYET
Ali Coşkun... Erzincan-Kemaliye'nin (Eğin) Başpınar köyünden... Fakir bir aileden.
Sabahları simit, ikindi vakti gazete satarak geçirilmiş meslek lisesi yılları.
Sonra... Üniversite... Almanya... Mühendislik.
İşte fırsat eşitliği... İşte Cumhuriyet'in fazileti.
Ali Coşkun'un özelliği ise "Büyük adam" olduktan sonra... Doğduğu toprağı unutmayışı.
Özlemini şiirlere dökmüş... İşte bir dörtlük:
"Hasretim başı karlı o dağlara,
Sümbül nergis kokan güzel bağlara,
Hasretim pınarların başına,
Eğin'imin toprağına taşına."
***
BEKÇİNİN ÇOCUĞU (!)
Anadolu çocuğu Ali Coşkun... Kader kısmet... Günün birinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'ne başkan seçilince... Aleyhinde yayın yapılır.
"Bekçinin çocuğu patronların patronu oldu" diye yazılar yazılır.
Ali Coşkun... Anılarında... O günleri anlatıyor:
Bazı kulüp mensupları ve bazı güç odakları benim başkan seçilmemi pek benimseyemedi.
Ancak daha sonra çalışmalarımı görüp, beni tanıyınca memnuniyet belirterek özür dileyenleri, helallik isteyenleri hatırlıyorum.
***
ZAMAN TÜNELİ
Ankara'da... TOBB Kongresi vardır... Kongre, Ramazan ayındadır... Başkan Ali Coşkun, kongre delegelerine iftar verir.
İftarda "Tasavvuf müziği" de vardır.
Sonra... Kur'an okunur.
Okunan ayetler "Ticari hayatın düzenlenmesi" ile ilgilidir.
Vay sen misin "Tasavvuf müzikli... Kur'an'lı" iftar veren?
Ali Coşkun "Çankaya Köşkü'ne çağrılır."
"55 dakika" sorguya çekilir... Bizzat Devlet Başkanı Kenan Evren tarafından.
Neredeeen nereye?... "Zamanın ruhu" işte böyle bir şey olsa gerek.
***
BAKKAL VEHBİ
Hindistan'da bir tören... "Dünyada yılın işadamı" töreni.
Törende bir Türk işadamına madalya takılacak.
O işadamı... Vehbi Koç.
Odalar Birliği Başkanı Ali Coşkun da "Törene" katılacaktır.
Coşkun... Sekretaryasına talimat verir:
-Ben Vehbi Bey'le aynı otelde kalmak istiyorum.
Ve... Hindistan'a gidilir.
Vehbi Koç ile Ali Coşkun'un kaldıkları otel "Standardı düşük... Berbat" bir oteldir.
Aynı tören için Hindistan'a gelen Koç ailesi mensupları ise "7 yıldızlı bir otelde" kalmaktadırlar.
Ali Coşkun der ki:
-Vehbi Amca... Eğer yer varsa biz de o otele gidelim.
-Yok oğlum, orası pahalı.
-Ama çocuklarınız orada kalıyor.
-Bak oğlum... Ben bakkal Vehbi'yim... Onlar ise Vehbi Koç'un çocukları.
***
ŞAKA GİBİ
Seneler öncesi... Genç Ali Coşkun, İstanbul'da Sanayi Odası yönetimindedir.
Bir proje hazırlar:
"Sanayi-Üniversite işbirliği."
Üniversite rektörüne gider:
-Hocam... Öğrenciler, eğitimlerinin bir bölümünü fabrikalarda yapsalar.
Rektör öfkelenir:
Fabrikalar... Sömürücüler... Kapitalistler... Benim öğrencilerimin o kan emicilerin yanlarında ne işleri var?
Ali Coşkun bu defa büyük bir sanayi kuruluşunun patronuna gider:
-Abi... Sanayi-Üniversite işbirliği... Mühendislik okuyanlar... Meslek liselerine gidenler... Eğitimlerinin bir bölümünü fabrikalarda yapsalar... Ülkenin böyle bir eğitim sistemine ihtiyacı var.
Fabrikanın sahibi "Olmaz" diye söze başlar:
-Bak Ali... Oğlum... Seni severim... Fakat, senin üniversite öğrencisi dediğin o solcuların, komünistlerin fabrikada ne işleri var?... Sen Türk sanayiini dinamitlemek mi istiyorsun?
Ali Coşkun bu anısını, "Ankara Kitap Fuarı'ndaki konferansında" anlattı... 24 Şubat 2019... Pazar günü.
Dinleyenler "Alkışı... Kahkahayı" patlattı.
Üniversite-Sanayi işbirliği... Acil ihtiyaç... Çok gerekli.
Ama bunu o kadar geç fark ettik, kabullendik ki.
***
DAMAT
Ali Abi... Çok eski dost... Bize "Enişte" der.
Zira "Eğin damadıyız."
Eşim Canan'ın babası çocuk yaşta Eğin'den çıkmış... Askeri lisede okumuş... Harbiye'yi bitirmiş... Subay olmuş.
Ali Coşkun... Bakan olunca... Dedi ki:
-Yavuz Enişte... Seni Eğin'e götüreceğim... Eğinliler damatlarını çok severler.
Gittik... Daha sonra yine gittik.
Gerçekten... Eğinliler bizi bağırlarına bastılar.
"Biz damadımızı çok severiz" diye kucakladılar.
Eğinli bir yaşlı kadın... Dedi ki:
-Damat sevilmez mi hiç?... Biz iki şeyi çok severiz... Bir damadımızı, bir de ineğimizi.
Ali Coşkun yarı mahcup söze girdi:
-Yavuzcuğum... Sakın alınma ama... İkisi de çok iyi sağılır.