Kilis'te... Kilis Valisi Süleyman Tapsız anlatmıştı.
Alâeddin Yavaşca Kilis'e gidince... Çocukluğunun geçtiği yerleri gezermiş... Sokakları... Çarşıyı... Doğduğu evi.
Kilis'te yemek yerken... Sohbet ederken... Anılarını anlatırmış.
Bazı anıları... Kilis'le ilgili.
Bazı anıları da... Bestelerinin hikâyesi.
Kilis Valisi Süleyman Tapsız "Kendisinden dinledim" dedi... Dinlediği "Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok" bestesi ile ilgili.
Faruk Nafiz Çamlıbel... Dr. Alâeddin Yavaşca... İki dost... "Çamlıbel yaşça daha büyük."
Çamlıbel'in eşi Azize Hanım hastalanmış... Alâeddin Yavaşca doktor ama... Uzmanlığı "Kadın-Doğum." Oysa Çamlıbel'in eşinin rahatsızlığı "Başka."
Alâeddin Yavaşca "Diğer doktorlardan" randevu almış... Doktorlar Azize Hanım'ı muayene etmişler... "Umutsuz vaka."
"Teşhisi söyleme görevi" Alâeddin Yavaşça'ya verilmiş... O da "Üzücü haberi" Faruk Naif Çamlıbel'e iletmiş: "Yenge kanser... Bütün vücudu sarmış... 3-4 ay ömrü kalmış."
Ünlü şair ağlamaya başlamış... Sonra... Gözyaşlarını içine atmış... "Eşine bir şey söylememiş."
Aradan 3-4 ay geçmiş geçmemiş... "Azize Hanım sizlere ömür."
Bir gün... Alâeddin Yavaşca 'nın kapısı çalınmış... Gelen Faruk Nafiz Çamlıbel... Yavaşca'ya bir şiir uzatmış: "Azize Hanım'ın ölümünden sonra... Onun için yazdım."
Şiir... İşte o unutulmaz beste... "Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok."