Seneler önceydi... 1960'ların ikinci yarısı.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, bir bakanı Çankaya'ya çağırdı:
- Gezdiğim yerlerde notlar aldım... Vatandaşların sorunlarıyla ilgili...
Sizin bakanlığınızı ilgilendiriyor...
Bunları çözün. Bakan... Çankaya'dan çıkınca...
Başbakanlığa gitti... Demirel'e: - Efendim... Cumhurbaşkanı bana şunları söyledi... Ve bu notları verdi.
Demirel... Bakandan "O notları" aldı...
"Ben ilgilenirim... Sen git işine bak dedi."
Sonra... Haftalık olağan görüşme için Çankaya'ya çıkan Demirel "Notları"
Cevdet Sunay'a gösterdi:
Bir şey söyleyecekseniz... Başbakan olarak muhatabınız benim.
İsteğinizi bürokratlara veya bakanlara söylemeyin. "Olayı" özetle yazdık...
Demirel hayatta... İsteyen sorabilir.
Bir... Sunay'ı Çankaya'ya halk çıkarmadı.
İki... Parlamentoda "Adalet Partisi" çoğunluktaydı.
Yani... Sunay'ın "Demirel'e borcu vardı." "Günümüzde ise" durum... Çok farklı.
1. Cumhurbaşkanı'nın "Başbakan'a... Veya başkasına" siyaseten borcu yok. 2. Bilakis...
"Tayyip Bey'e" siyaseten "Borcu olan" çok.
Ayrıca...
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında Erdoğan "Ey halkım...
Beni seçerseniz yola da, baraja da karışırım" dememiş miydi?