Geçen ay... 26 Kasım Perşembe akşamı...
Televizyonda haberleri izliyorduk.
Spiker "Turgut Özal'ın zehirlendiği iddiası ile ilgili davanın sonuçlandığını...
Davanın tek sanığı durumundaki emekli Tuğgeneral Levent Ersöz hakkında mahkemenin oybirliği ile beraat kararı verdiğini" söyleyince...
Emekli Tuğgeneral... Prof. Dr. Deniz Demirkan'ın ağzından "Oh!... Nihayet" sözleri döküldü.
Deniz Hoca'ya "Çok mu sevindiniz" dedik.
"Memnun oldum" diye yanıt verdi.
Ve ekledi:
- Bu iş bu kadar uzatılmamalıydı. Prof. Dr. Deniz Demirkan "Özal'ın doktorları arasındaydı." Turgut Özal öldüğünde "GATA'da...
Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı'ydı."
Televizyonu izlemeye devam ettik. "Özal ile ilgili haber" bitince...
Prof. Demirkan "Mahkemenin kararı doğru" dedi:
Zehirleme iddiası safsata... Özal'ın ölümü tabii bir ölüm... Denetleme Kurulu beni davet etti... Çankaya Köşkü'ne gittim.
İki saat boyunca soru sordular... Bildiğim her şeyi anlattım...
Olayda hiçbir ihmalin olmadığını söyledim.
Mahkemenin kararının üzerinden iki hafta geçti.
Kimsede "Çıt" yok.
Yıllardır Özal'ın ölümünü istismar edenler...
Televizyon televizyon dolaşıp ahkâm kesenler...
"Özal zehirlendi" diyenler... Hani neredeler? Çıksınlar...
"Mahkemenin kararı yanlış" desinler.
Unutmadan...
"Zehirlenme iddiasını" seslendirenlerin başında Özal'ın ailesi vardı.
Sonra... Kaderin cilvesi...
Mahkeme, Semra ve Ahmet Özal'ı "Şüpheliler arasında" ifade vermeye çağırdı.
Şimdi "Aile" neden sessiz?